DİKKAT ÜLKEMİZDE TEHLİKENİN YENİ ADI : BONZAİ !
Başlığa bakıp minik Japon ağacı sanmayın.Bonzai şu anda Türkiye'nin başına musallat edilmiş büyük bir bela.İlkokula kadar inen, ama daha çok lise ve üniversite gençliğinin kullandığı"ucuz" uyuşturucu.Küçük paketler halinde (3 gramlık) 3-5 liradan satılıyor.Uyuşturucuya alıştırmak için adeta "teşvik" uygulanıyor.Kısa sürede bağımlılık yapıyor, "sentetik" bir uyuşturucu
olduğu için vücutta tahribatı esrar ve eroinden çok daha yüksek oluyor. Böbrek ve kalp yetmezliğine yol açıyor.
Okullarda özellikle kız çocuklar üzerinden dağıtımı yapılıyor.Ailesinde ve kendisinde alkol alışkanlığı olmayan umulmadık çocuklar, bonzai satışı için aracı olarak kullanılıyor.
Peki nereden geliyor bonzai ?
Çin ve Yunanistan üzerinden.Son zamanlarda Suriye'nin de bu zincire eklendiği belirtiliyor.Mülteci akınıyla birlikte bonzainin de yurda dağılmaya başladığını söylüyor.Yeşilay'ın İstanbul Fatih Şube Başkanı Ramazan Akgün. Suriye istihbaratı ve birlikte çalıştığı bazı ülke istihbarat örgütlerinin Türk gençliğini zehirlemek için bonzaiyi araç olarak kullandığı öne sürülüyor.
Peki ne yapmak gerekiyor?
Ramazan Akgün, "Okullarda,ailelerde, çocuklarda farkındalık yaratmak gerekir. Bonzai herkese anlatılmalı. Ne olduğu, nasıl sonuçlar verdiği, vücudu nasıl tükettiği iyi bilinmeli" diyor.Bir de öneride bulunuyor:
"Ailelerin çocukları yakından izlemesinde yarar var..."
Aslında tehlikeli sentetik uyuşturucu sayısı son aylarda ikiye çıkmış durumda.Bonzai gibi hızla yayılan yeni bir uyuşturucu var:
Adı Jamaica.
Gençler arasında bonzai ve Jamaica partileri veriliyor.Yani dağıtım ağı o kadar yaygın...
Tehlikeli olan ve ailelerin bilmesi gereken şu:
Bonzai ve Jamaica tek kullanımda bile alışkanlık yapabiliyor.Bu alışkanlık sonucu vücut çürüyor.Genç yaşta kalp krizinden ölenlere bakıldığında, yüzde 90'ının bonzai kullandığı görülüyor...
Türkiye'de gençler son 4 yıldır Bonzai kuşatması altında.Öyle ki, internette bonzai üzerine yazılmış şarkılara, sipariş verebilmek için telefon numaralarına dahi ulaşabiliyorsunuz. Polis ardı ardına operasyonlar
yapıyor. Özellikle İstanbul'da...
Gençler bonzai ile "kafa" yapıp eğlendiklerini, oyun oynadıklarını zannediyor.
Ama hayatlarının kumarını oynuyorlar.Çünkü bonzai tuzağına düşenler
kurtulamıyor.Bu kumara katılanların ömrü en fazla 3 yıl...
:(
7 Aralık 2013 Cumartesi
25 Kasım 2013 Pazartesi
4 AY İÇERİSİNDE KARACİĞERİ TEMİZLEMEK MÜMKÜN !!!
4 AY İÇERİSİNDE KARACİĞERİ TEMİZLEMEK MÜMKÜN !!!
En büyük organlardan biri olan karaciğerin, besinlerle birlikte alınan vitamin ve minerallerin emilmesi, vücuttaki zararlı maddelerin temizlenmesi gibi hayati görevleri bulunmaktadır. Düzenli alkol kullanımı ve aşırı yağlı gıdaların tüketimi karaciğer yağlanması, hepatit ve siroz gibi karaciğer hastalıklarına yol açabilmektedir. Karaciğer sağlığında ilk adım, tüketilen gıdaların dikkatle seçildiği bir dengeli beslenme programı olmalıdır. Doğru yiyecekler antioksidan etkileri ile karaciğeri temizler ve korur.
4 ay boyunca her sabah kahvaltıdan sonra 1 yemek kaşığı sızma zeytin yağ içersine 3 damla limon damlatılıp içilir . Bu sayede karaciğeriniz pırıl pırıl olacaktır.
En büyük organlardan biri olan karaciğerin, besinlerle birlikte alınan vitamin ve minerallerin emilmesi, vücuttaki zararlı maddelerin temizlenmesi gibi hayati görevleri bulunmaktadır. Düzenli alkol kullanımı ve aşırı yağlı gıdaların tüketimi karaciğer yağlanması, hepatit ve siroz gibi karaciğer hastalıklarına yol açabilmektedir. Karaciğer sağlığında ilk adım, tüketilen gıdaların dikkatle seçildiği bir dengeli beslenme programı olmalıdır. Doğru yiyecekler antioksidan etkileri ile karaciğeri temizler ve korur.
4 ay boyunca her sabah kahvaltıdan sonra 1 yemek kaşığı sızma zeytin yağ içersine 3 damla limon damlatılıp içilir . Bu sayede karaciğeriniz pırıl pırıl olacaktır.
DOĞAL AĞRI KESİCİLER NELERDİR ?
DOĞAL AĞRI KESİCİLER NELERDİR ?
Kullandığımız tüm ağrı kesiciler vücudumuza ciddi manada zarar veriyor. Böbreklerimiz ve karaciğer yıpranıyor. Bugün pek çok hekim çekilen ağrılarda doğal reçeteleri bu nedenle öneriyor. İşte, doğal ağrı kesiciler;
Nane; Nane mideye iyi gelir özellikle yapraklarından yapılan çay mide bulantısını alır. Nane yağı baş ağrısına ve eklem ağrılarına çözümdür.
Biberiye; Romatizmal tüm ağrılara iyi gelir.
Hindistan cevizi; Böbreklerde kum ve taş varsa düşürmeye yardımcıdır. Mide ağrısını alır ve rahatlatır.
Güzelavrat otu; Mide ağrılarında etkilidir.
Patlıcan; Böbrek yanmalarını keser. Sinirleri yatıştırır. Kalp çarpıntısına iyi gelir.
doğal ağrı kesici badem
Defne; İdrar ve adet söktürür.İştahı kuvvetlendirirken sinirleri yatıştırarak rahatlatır. Defne yağı, romatizma ağrılarını keser.
Karanfil; karanfil diş ağrılarına iyi gelir. Ayrıca dişlerde oluşan plaklara karşı etkilidir.
Kiraz; Ağrı kesici etkisi en fazla olan meyvedir. Hatta aspirinden bile daha etkili kabul edilir.
Hodan; Boğaz ağrıları ve öksürüğe iyi gelir.
Businessman With Backache
Kuşburnu; kanı temizler. Romatizma ağrılarına iyi gelir. Basur tedavisinde etkilidir.
Badem; Böbrekleri ve idrar yolunda oluşan iltihaplara iyi gelir. Baş ağrısında, karaciğer ve böbrek sorunlarında etkilidir.
Haşhaş; Ağrı kesicidir.
Papatya; Hafif bir yatıştırıcıdır. Sinirleri rahatlatır. Uyku sorunlarına iyi gelir. Basurda tedavi edici etkisi vardır.
Zeytin; Safrayı arttırır. Karaciğeri temizler. Karaciğer ağrılarına etkilidir.
Kantaron; İştah açıcıdır. Kuvvet verir. Astım ve mide ağrılarında etkilidir.
Hayıt; Karın ağrısı ve ishalde tedavi edicidir. Aybaşı kanamalarını düzenler.
Kullandığımız tüm ağrı kesiciler vücudumuza ciddi manada zarar veriyor. Böbreklerimiz ve karaciğer yıpranıyor. Bugün pek çok hekim çekilen ağrılarda doğal reçeteleri bu nedenle öneriyor. İşte, doğal ağrı kesiciler;
Nane; Nane mideye iyi gelir özellikle yapraklarından yapılan çay mide bulantısını alır. Nane yağı baş ağrısına ve eklem ağrılarına çözümdür.
Biberiye; Romatizmal tüm ağrılara iyi gelir.
Hindistan cevizi; Böbreklerde kum ve taş varsa düşürmeye yardımcıdır. Mide ağrısını alır ve rahatlatır.
Güzelavrat otu; Mide ağrılarında etkilidir.
Patlıcan; Böbrek yanmalarını keser. Sinirleri yatıştırır. Kalp çarpıntısına iyi gelir.
doğal ağrı kesici badem
Defne; İdrar ve adet söktürür.İştahı kuvvetlendirirken sinirleri yatıştırarak rahatlatır. Defne yağı, romatizma ağrılarını keser.
Karanfil; karanfil diş ağrılarına iyi gelir. Ayrıca dişlerde oluşan plaklara karşı etkilidir.
Kiraz; Ağrı kesici etkisi en fazla olan meyvedir. Hatta aspirinden bile daha etkili kabul edilir.
Hodan; Boğaz ağrıları ve öksürüğe iyi gelir.
Businessman With Backache
Kuşburnu; kanı temizler. Romatizma ağrılarına iyi gelir. Basur tedavisinde etkilidir.
Badem; Böbrekleri ve idrar yolunda oluşan iltihaplara iyi gelir. Baş ağrısında, karaciğer ve böbrek sorunlarında etkilidir.
Haşhaş; Ağrı kesicidir.
Papatya; Hafif bir yatıştırıcıdır. Sinirleri rahatlatır. Uyku sorunlarına iyi gelir. Basurda tedavi edici etkisi vardır.
Zeytin; Safrayı arttırır. Karaciğeri temizler. Karaciğer ağrılarına etkilidir.
Kantaron; İştah açıcıdır. Kuvvet verir. Astım ve mide ağrılarında etkilidir.
Hayıt; Karın ağrısı ve ishalde tedavi edicidir. Aybaşı kanamalarını düzenler.
22 Kasım 2013 Cuma
ÇÖREK OTUNUN FAYDALARI
ÇÖREK OTUNUN FAYDALARI
Vücudumuz doğası gereği, doymamış yağ asitlerini üretemediğinden bu yağ asitlerini dışarıdan karşılamak zorundadır.Bir gram çörekotu yağı da bu açıdan bir günlük ihtiyacımızı karşılamak için yeterlidir.
ÇÖREK OTUNUN DİĞER ETKİLERİ
• Çörek otunda bulunan nigellon ve alfa-pinen gibi eterli yağlar, solunum borusunun genişleyip krampların giderilmesini sağlar.
Ayrıca öksürüğü hafifletir. İltihap giderici, ağrı dindirici ve idrar söktürücü etkileri de mevcuttur. Düzenli kullanımda kan şekerini düşürücü etkisi vardır.
• İçeriğinde bulunan B1, B2 ve B6 vitaminleri, pek çok enzimin üretiminde önemli rol oynar. Çünkü bunlar, savunma ablukalarını yok edip boyun altı bezini ve dolayısıyla da savunma sistemini güçlendirir. Folasidi vitamini ise, kalp ve tansiyon problemlerinin oluşma riskini en aza indirger. Bununla birlikte hücre yenilenmesinde de gereklidir.
• Beta karotin, A, E ve C vitamini, selen gibi antioksitler vücudun savunma sistemini destekler. ayrıca içeriğinde bulunan selen, zehirli maddelerin vücuttan atmasında destek olur.
ÇÖREK OTUNUN FAYDALARI
Bu kadar mükemmel olarak yaratılan çörek otu, bütün bu özellikleri ile:
• Mikrop, virüs ve mantarlara karşı etkili bir savunma aracıdır.
• İfraz boşaltıcı ve solunum borusunu genişleticidir.
• Kan şekerini düşürür.
• Damar hastalıklarını engeller.
• İdrar söktürücü özelliği ile safrayı rahatlatır.
• Vücuttaki zehirlerin atılmasını sağlar.
• Hazmı kolaylaştırır.
• Yaraların daha hızlı iyileşmesini ve hücrelerin yenilenmelerini hızlandırır.
•Alerjiyi engeller.
• Savunma sistemini dengeler.
• Hormon sistemini ve ruh hâlini güçlendirir.
ÖZEL HALLERDE FAYDALARI
• Çörek otu, müzmin hastalıklarda şaşırtıcı derecede iyileşmeler sağlar. Çocuklarda özellikle sinir ve deri sorunlarına, astım ve alerji sorunlarına da çok iyi gelir.
• Çörek otu ürünleri (yağ ve ezilmiş bal karışımlı) hamilelik döneminde oluşan şikayetleri en aza indirir. Yan etkisi olmayıp, hamilelik dönemindeki bayanlar ve bebeklerini ana sütüyle beslemeyi tercih edenler için sütün kalitesini arttırarak bebek için daha faydalı olmasını sağlar.
• Egzamalı cilde sık sık çörek otu yağı tatbik edildiğinde deri hızlı iyileşir. Yine deri hastalıklarında mikrop öldürücü etkisi nedeniyle çok yararlıdır.
BAZI HASTALIKLARDA ÇÖREK OTU
• Hazımsızlık ve mide şişkinlikleri gibi sorunlarda çörek otunun etkisi eski zamanlardan beri bilinmektedir.
• Hemoroite problemine iyi gelir, çünkü damarları güçlendirerek kan dolaşımını arttırır.
• Romatizma, şeker hastalığı ve yüksek kolesterol gibi metabolik hastalıklar için çok etkilidir.
• İktidarsızlık ve kısırlık sorunlarında da yine etkili bir destekleyicidir. Çünkü çörek otu, cinsî hormonları düzenlemekte, bedenî ve ruhî olarak zindelik ve dinçlik vermektedir.
• Çörek otu yağı kadınlardaki regl dönemi sancılarına ve diş ağrılarına karşı yine başarılı sonuçlar elde edilmektedir.
SAĞLIKLI OLMAK İÇİN ÇÖREK KÜRÜ
İçeriğinde bulunanlarla savunma sistemine, metabolizmaya ve hormonlara iyi gelen çörek otu, vücudu toksinlerden arındırır, kan dolaşımını güçlendirir ve bağırsakların düzenli çalışmasını destekler.
Cildi berraklaştırır. Düzgün bir cilde, parlak saç ve gözlere sebep olur. Sağlıklı ve hayat dolu bir görünüm oluşturur.
Çörek otu savunma (immün) sistemini güçlendirdiğinden, kanser, AIDS gibi çağın hastalıklarına karşı tavsiye edilmektedir. Yine tansiyon ve ateş düşürücü ve doğal antibiyotik tesirleriyle yaygın hastalıklara da çare olmaktadır.
Başta astım ve polen alerjisi olmak üzere alerjik hastalıklara, saç dökülmesi ve kepek gibi problemlere karşı da etkilidir.
ÇÖREK OTU NASIL KULLANILIR?
Kurutulan tohumlar baharat şeklinde, suda kaynatılarak ya da yağı çıkarılarak tüketilir. Güzel kokulu bir baharat olarak kullanımı çok yaygındır.
Çörek otunun tohumlarından elde edilen çörek otu yağı saç dökülmesinde ve saçlı deride oluşan kepeğe karşı oldukça etkilidir. Sirke ile kaynatılıp gargara yapıldığında diş ağrılarına iyi gelir. Suyu ile sivilcelere pansuman yapıldığında sivilceler üzerinde etkili olduğu görülmüştür.
- Bir teoriye göre, çörek otunun kemoterapi ilaçları ve radyoterapi tedavisi ile birlikte kullanılması, çörek otunun anti oksidan etkisi nedeniyle bu tedavi yöntemlerinin etkisini azaltabilir.
Vücudumuz doğası gereği, doymamış yağ asitlerini üretemediğinden bu yağ asitlerini dışarıdan karşılamak zorundadır.Bir gram çörekotu yağı da bu açıdan bir günlük ihtiyacımızı karşılamak için yeterlidir.
ÇÖREK OTUNUN DİĞER ETKİLERİ
• Çörek otunda bulunan nigellon ve alfa-pinen gibi eterli yağlar, solunum borusunun genişleyip krampların giderilmesini sağlar.
Ayrıca öksürüğü hafifletir. İltihap giderici, ağrı dindirici ve idrar söktürücü etkileri de mevcuttur. Düzenli kullanımda kan şekerini düşürücü etkisi vardır.
• İçeriğinde bulunan B1, B2 ve B6 vitaminleri, pek çok enzimin üretiminde önemli rol oynar. Çünkü bunlar, savunma ablukalarını yok edip boyun altı bezini ve dolayısıyla da savunma sistemini güçlendirir. Folasidi vitamini ise, kalp ve tansiyon problemlerinin oluşma riskini en aza indirger. Bununla birlikte hücre yenilenmesinde de gereklidir.
• Beta karotin, A, E ve C vitamini, selen gibi antioksitler vücudun savunma sistemini destekler. ayrıca içeriğinde bulunan selen, zehirli maddelerin vücuttan atmasında destek olur.
ÇÖREK OTUNUN FAYDALARI
Bu kadar mükemmel olarak yaratılan çörek otu, bütün bu özellikleri ile:
• Mikrop, virüs ve mantarlara karşı etkili bir savunma aracıdır.
• İfraz boşaltıcı ve solunum borusunu genişleticidir.
• Kan şekerini düşürür.
• Damar hastalıklarını engeller.
• İdrar söktürücü özelliği ile safrayı rahatlatır.
• Vücuttaki zehirlerin atılmasını sağlar.
• Hazmı kolaylaştırır.
• Yaraların daha hızlı iyileşmesini ve hücrelerin yenilenmelerini hızlandırır.
•Alerjiyi engeller.
• Savunma sistemini dengeler.
• Hormon sistemini ve ruh hâlini güçlendirir.
ÖZEL HALLERDE FAYDALARI
• Çörek otu, müzmin hastalıklarda şaşırtıcı derecede iyileşmeler sağlar. Çocuklarda özellikle sinir ve deri sorunlarına, astım ve alerji sorunlarına da çok iyi gelir.
• Çörek otu ürünleri (yağ ve ezilmiş bal karışımlı) hamilelik döneminde oluşan şikayetleri en aza indirir. Yan etkisi olmayıp, hamilelik dönemindeki bayanlar ve bebeklerini ana sütüyle beslemeyi tercih edenler için sütün kalitesini arttırarak bebek için daha faydalı olmasını sağlar.
• Egzamalı cilde sık sık çörek otu yağı tatbik edildiğinde deri hızlı iyileşir. Yine deri hastalıklarında mikrop öldürücü etkisi nedeniyle çok yararlıdır.
BAZI HASTALIKLARDA ÇÖREK OTU
• Hazımsızlık ve mide şişkinlikleri gibi sorunlarda çörek otunun etkisi eski zamanlardan beri bilinmektedir.
• Hemoroite problemine iyi gelir, çünkü damarları güçlendirerek kan dolaşımını arttırır.
• Romatizma, şeker hastalığı ve yüksek kolesterol gibi metabolik hastalıklar için çok etkilidir.
• İktidarsızlık ve kısırlık sorunlarında da yine etkili bir destekleyicidir. Çünkü çörek otu, cinsî hormonları düzenlemekte, bedenî ve ruhî olarak zindelik ve dinçlik vermektedir.
• Çörek otu yağı kadınlardaki regl dönemi sancılarına ve diş ağrılarına karşı yine başarılı sonuçlar elde edilmektedir.
SAĞLIKLI OLMAK İÇİN ÇÖREK KÜRÜ
İçeriğinde bulunanlarla savunma sistemine, metabolizmaya ve hormonlara iyi gelen çörek otu, vücudu toksinlerden arındırır, kan dolaşımını güçlendirir ve bağırsakların düzenli çalışmasını destekler.
Cildi berraklaştırır. Düzgün bir cilde, parlak saç ve gözlere sebep olur. Sağlıklı ve hayat dolu bir görünüm oluşturur.
Çörek otu savunma (immün) sistemini güçlendirdiğinden, kanser, AIDS gibi çağın hastalıklarına karşı tavsiye edilmektedir. Yine tansiyon ve ateş düşürücü ve doğal antibiyotik tesirleriyle yaygın hastalıklara da çare olmaktadır.
Başta astım ve polen alerjisi olmak üzere alerjik hastalıklara, saç dökülmesi ve kepek gibi problemlere karşı da etkilidir.
ÇÖREK OTU NASIL KULLANILIR?
Kurutulan tohumlar baharat şeklinde, suda kaynatılarak ya da yağı çıkarılarak tüketilir. Güzel kokulu bir baharat olarak kullanımı çok yaygındır.
Çörek otunun tohumlarından elde edilen çörek otu yağı saç dökülmesinde ve saçlı deride oluşan kepeğe karşı oldukça etkilidir. Sirke ile kaynatılıp gargara yapıldığında diş ağrılarına iyi gelir. Suyu ile sivilcelere pansuman yapıldığında sivilceler üzerinde etkili olduğu görülmüştür.
- Bir teoriye göre, çörek otunun kemoterapi ilaçları ve radyoterapi tedavisi ile birlikte kullanılması, çörek otunun anti oksidan etkisi nedeniyle bu tedavi yöntemlerinin etkisini azaltabilir.
20 Kasım 2013 Çarşamba
Şeytan'ın Kalpteki Gizlenme Yeri (Lümme-i Şeytaniye)
“İnsanda kalbin bir köşesinde lümme-i şeytaniye denilen bir âlet-i vesvese ve kuvve-i vahimenin telkinatıyla konuşan bir şeytanî lisan ve ifsat edilen kuvve-i vâhime, küçük bir şeytan hükmüne geçtiğini ve sahiplerinin ihtiyarına zıt ve arzusuna muhalif hareket ettiklerini hissen ve hadsen herkes nefsinde görmesi, âlemde büyük şeytanların vücuduna katî bir delildir”
Peygamber efendimizin ifadesiyle; “İnsan kalbinde iki lümme (merkez) vardır Bunlardan biri melek ilhamı, diğeri ise şeytan vesvesesi içindir.” Şeytan, kendine ait olan kısmı bir karakol olarak kullanır
Şeytan, Hz Adem'e secde etmemesi dolayısıyla cennetten kovulunca; Allah’a şöyle yalvardı: “Ey Rabbim! And olsun ki, beni azdırmana karşılık ben de yeryüzünde onlara günahları süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım! Ancak onlardan ihlasa erdirilmiş kulların müstesna” (Hıcr 39-40)
Nefis ve Şeytan, insanın manevi ilerleyişinde en mühim iki engel. Nefis içeriden, şeytan dışarıdan dünya ve ahiretimizi perişan etmek için durmadan çalışıyorlar Nefsin mahiyetinde gurur- kibir- menfaatçilik gibi pek çok zararlı özellikler var Şeytan, işletilmeye uygun bu madenleri iyi biliyor ve işletiyor Nefsin zaaflarını tanıyor ve yakalıyor
Nefis, içimizde şeytanın temsilcisi Onun yerli işbirlikçisi Eğer terbiye edilmezse, onun bir öğrencisi. Nefsinin kötü arzularına uyan birisi dalalet vadilerinde şaşkın şaşkın dolaşır, günah bataklığına saplanır kalır, tümüyle şeytanın emrine girer, onun kulu- kölesi olur
Halatlar ince yerlerinden kopar, kaleler zayıf yerlerinden fethedilir Onun gibi şeytan vücud ülkesinde hakimiyeti ele geçirmek için nefsin zaaflarından istifade eder Kur’an-ı Kerim şu ayeti ile nefsin bazı zaaflarına dikkat çeker:
“İnsanlara kadınlar, oğullar, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüş, salma atlar, sağmal hayvanlar ve tarıma karşı arzular süslü kılındı” (Al- i İmran, 14)
Yani insan fıtratı itibariyle bunlara son derece düşkündür Hayatı bunları elde etmek için mücadele ile geçer İnsanların en çetin imtihanları bunlarla olur
Üstteki ayette nazara verilen zaaflardan başka, nefsin tembellik, midesine düşkünlük, övülmekten hoşlanmak, başkalarına karşı kibirlenmek, lüzumsuz öfkelenmek, kör hislere sahip olmak, tiryakilik, gaflet, cehalet, heva, heves, peşin lezzetlere müptela olmak… gibi daha nice zaafları vardır Bu zaafları birer maden gibi şeytan tarafından işletilir
Peygamber efendimizin ifadesiyle; “İnsan kalbinde iki lümme (merkez) vardır Bunlardan biri melek ilhamı, diğeri ise şeytan vesvesesi içindir.” Şeytan, kendine ait olan kısmı bir karakol olarak kullanır
Şeytan, Hz Adem'e secde etmemesi dolayısıyla cennetten kovulunca; Allah’a şöyle yalvardı: “Ey Rabbim! And olsun ki, beni azdırmana karşılık ben de yeryüzünde onlara günahları süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım! Ancak onlardan ihlasa erdirilmiş kulların müstesna” (Hıcr 39-40)
Nefis ve Şeytan, insanın manevi ilerleyişinde en mühim iki engel. Nefis içeriden, şeytan dışarıdan dünya ve ahiretimizi perişan etmek için durmadan çalışıyorlar Nefsin mahiyetinde gurur- kibir- menfaatçilik gibi pek çok zararlı özellikler var Şeytan, işletilmeye uygun bu madenleri iyi biliyor ve işletiyor Nefsin zaaflarını tanıyor ve yakalıyor
Nefis, içimizde şeytanın temsilcisi Onun yerli işbirlikçisi Eğer terbiye edilmezse, onun bir öğrencisi. Nefsinin kötü arzularına uyan birisi dalalet vadilerinde şaşkın şaşkın dolaşır, günah bataklığına saplanır kalır, tümüyle şeytanın emrine girer, onun kulu- kölesi olur
Halatlar ince yerlerinden kopar, kaleler zayıf yerlerinden fethedilir Onun gibi şeytan vücud ülkesinde hakimiyeti ele geçirmek için nefsin zaaflarından istifade eder Kur’an-ı Kerim şu ayeti ile nefsin bazı zaaflarına dikkat çeker:
“İnsanlara kadınlar, oğullar, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüş, salma atlar, sağmal hayvanlar ve tarıma karşı arzular süslü kılındı” (Al- i İmran, 14)
Yani insan fıtratı itibariyle bunlara son derece düşkündür Hayatı bunları elde etmek için mücadele ile geçer İnsanların en çetin imtihanları bunlarla olur
Üstteki ayette nazara verilen zaaflardan başka, nefsin tembellik, midesine düşkünlük, övülmekten hoşlanmak, başkalarına karşı kibirlenmek, lüzumsuz öfkelenmek, kör hislere sahip olmak, tiryakilik, gaflet, cehalet, heva, heves, peşin lezzetlere müptela olmak… gibi daha nice zaafları vardır Bu zaafları birer maden gibi şeytan tarafından işletilir
Kaynak: www.mumsema.com/cin-seytan/38153-seytanin-karakolu.html
18 Kasım 2013 Pazartesi
11 Süper Gıda ve Yararları.
İşte doğadan rahatlıkla elde edilebilen 11 süper gıda ve yararları.
Mantar: Meme kanserinden korur. Günde 10 gram mantar riski yüzde 64 azaltır.
Kivi: Felci önler. Günde 2 kivi, her gün bir aspirin almakla aynı etkiye sahiptir.
Kırmızı biber: Eklem ağrılarını dindirir. Capsaicni maddesi acıyı azaltır.
Tavuk: Gözler güçlendirir. Haftada üç kez yemek gözlerde yaşlanma etkisini azaltır.
Soğan: Kemikleri güçlü tutar. Kalsiyumun kemiklerde tutulmasını sağlar.
Somon: Depresyonla savaşır. Omega 3 yağları bu etkiyi sağlar.
Brokoli: Prostat kanserinden korur. Haftada iki kez yemek riski azaltır.
Siyah çikolata: Tansiyonu dengeler. Günde 25 gram kan dolaşımını düzenler.
Ceviz: Kalp hastalığından korur. Haftada 4 kez bir avuç tavsiye ediliyor.
Beyaz çay: Kilo vermeye yardımcı olur. Yağın depolanmasını engeller ve yaktırır.
Siyah üzüm: Antioksidanları alzheimer ile savaşır.
Mantar: Meme kanserinden korur. Günde 10 gram mantar riski yüzde 64 azaltır.
Kivi: Felci önler. Günde 2 kivi, her gün bir aspirin almakla aynı etkiye sahiptir.
Kırmızı biber: Eklem ağrılarını dindirir. Capsaicni maddesi acıyı azaltır.
Tavuk: Gözler güçlendirir. Haftada üç kez yemek gözlerde yaşlanma etkisini azaltır.
Soğan: Kemikleri güçlü tutar. Kalsiyumun kemiklerde tutulmasını sağlar.
Somon: Depresyonla savaşır. Omega 3 yağları bu etkiyi sağlar.
Brokoli: Prostat kanserinden korur. Haftada iki kez yemek riski azaltır.
Siyah çikolata: Tansiyonu dengeler. Günde 25 gram kan dolaşımını düzenler.
Ceviz: Kalp hastalığından korur. Haftada 4 kez bir avuç tavsiye ediliyor.
Beyaz çay: Kilo vermeye yardımcı olur. Yağın depolanmasını engeller ve yaktırır.
Siyah üzüm: Antioksidanları alzheimer ile savaşır.
TOMOĞRAFİ İLE İLGİLİ KORKUNÇ GERÇEK !!
TOMOĞRAFİ İLE İLGİLİ KORKUNÇ GERÇEK !!
Tomoğrafi Hiroşima Gibi !!!
Vücüdun maruz kaldığı radyasoyn Hiroşima'da atom bombasından kurtulan kişilerdeki kadar
Normal röntgenden onlarca kat fazla radyasyon verilmesine neden olan tomografi çekimlerine İngiliz Sağlık Bakanlığı'ndan yasak geldi. Sağlıklı kişilerin vücut tomografisi çektirmesi yasaklandı. Bakanlığa göre, vücüdun maruz kaldığı radyasoyn Hiroşima'da atom bombasından kurtulan kişilerdeki kadar
İNGİLİZ Sağlık Bakanlığı önceki akşam çok kritik bir karara imza atarak sağlıklı kişilerin vücut tomografisi çektirmesine yasak getirdi. Bu yasağa gidilmesine gerekçe olarak tomografi sırasında yayılan ve vücuda nüfuz eden radyasyon oranının çok yüksek olması gösterildi. Tomografi çektirmek geçen yıllarda osteoropoz, kalp rahatsızlığı, damar tıkanıklığı ve diyabet gibi hastalıkları önceden tespit edebildiği için sağlık uzmanları tarafından sıklıkla tavsiye ediliyordu. Sağlıklı bireylerin her 5 yılda bir tomografi çektirmesini öneren doktorların bu tavsiyesi üzerine harekete geçen bakanlık tüm vücudu tarayan tomografinin normal bir röntgenden 400 kat daha fazla radyasyon yaydığını tespit edince yasak kararı aldı. Tomografiye sağlıklı giren her 50 hastadan birinin maruz kalınan radyasyon nedeniyle çekim sonrasında kansere yakalandığı belirtildi.
1 tomografi 442 röntgene bedel..!
Yayınlanan raporda sık tomografi çektirenlerin vücutlarındaki birikmiş radyasyon seviyesinin II. Dünya Savaşı'nda Hiroşima ve Nagasaki'ye atılan atom bombalarından kurtulanlarla eş seviyede olduğu belirtildi. Sıradan bir röntgen vücudu görüntülemek için tek bir ışın gönderirken tomografide daha detaylı bir görüntü elde etmek için art arda birçok ışın gönderiliyor. 2009 sonunda California Üniversitesi'nde görevli Prof. Rebecca Smith-Bindman'ın 1.119 kişiyi inceleyerek yürüttüğü araştırmada tek bir tomografinin 442 göğüs röntgenine ve 74 mamografiye (meme röntgeni) eş oranda radyasyon yaydığı ortaya çıkmıştı. Uzmanlar tomografideki bu riske karşın MR'ın hiçbir yan etkisi olmadığı konusunda görüş birliğine vardı. MR çekimleri sırasında sadece radyo dalgaları kullanılıyor. Bunlar da insan sağlığına zararsız.
Etkileri 30 yıl sonra ortaya çıkar
* Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta
Türkiye'de bir çok insan tomografi çektiriyor. Hastaya x ışınlarının yani radyasyonun verilmesi kansere sebep olan şeydir. Bunlar vücutta kalıcı olduğu için yok edilemez. Hiç şikayeti olmayan bir kişiyi teşhis edelim diyerek tomografiye sokulmaz. İnsan tomografi çektirdiği anda kanser olmuyor. 30 ya da 40 yıl sonra ortaya çıkıyor.
* Prof. Dr. Murat Kınıkoğlu
Diğer tetkiklere göre üstün yönleri var ama kanser riskini artırması büyük bir dezavantaj. Baş ağrısı nedeniyle tomografiye giren 10 bin hastadan birinde beyin tümörü çıkıyor. Zararlı madde X ışınıdır. Tomografilerde, basit röntgen tetkiklerinden 50-200 kez daha fazla X ışını alınır. Küçük yaştakilerde ve hamile kadınlarda radyasyona bağlı kanserojen etki daha çoktur.
Tomoğrafi Hiroşima Gibi !!!
Vücüdun maruz kaldığı radyasoyn Hiroşima'da atom bombasından kurtulan kişilerdeki kadar
Normal röntgenden onlarca kat fazla radyasyon verilmesine neden olan tomografi çekimlerine İngiliz Sağlık Bakanlığı'ndan yasak geldi. Sağlıklı kişilerin vücut tomografisi çektirmesi yasaklandı. Bakanlığa göre, vücüdun maruz kaldığı radyasoyn Hiroşima'da atom bombasından kurtulan kişilerdeki kadar
İNGİLİZ Sağlık Bakanlığı önceki akşam çok kritik bir karara imza atarak sağlıklı kişilerin vücut tomografisi çektirmesine yasak getirdi. Bu yasağa gidilmesine gerekçe olarak tomografi sırasında yayılan ve vücuda nüfuz eden radyasyon oranının çok yüksek olması gösterildi. Tomografi çektirmek geçen yıllarda osteoropoz, kalp rahatsızlığı, damar tıkanıklığı ve diyabet gibi hastalıkları önceden tespit edebildiği için sağlık uzmanları tarafından sıklıkla tavsiye ediliyordu. Sağlıklı bireylerin her 5 yılda bir tomografi çektirmesini öneren doktorların bu tavsiyesi üzerine harekete geçen bakanlık tüm vücudu tarayan tomografinin normal bir röntgenden 400 kat daha fazla radyasyon yaydığını tespit edince yasak kararı aldı. Tomografiye sağlıklı giren her 50 hastadan birinin maruz kalınan radyasyon nedeniyle çekim sonrasında kansere yakalandığı belirtildi.
1 tomografi 442 röntgene bedel..!
Yayınlanan raporda sık tomografi çektirenlerin vücutlarındaki birikmiş radyasyon seviyesinin II. Dünya Savaşı'nda Hiroşima ve Nagasaki'ye atılan atom bombalarından kurtulanlarla eş seviyede olduğu belirtildi. Sıradan bir röntgen vücudu görüntülemek için tek bir ışın gönderirken tomografide daha detaylı bir görüntü elde etmek için art arda birçok ışın gönderiliyor. 2009 sonunda California Üniversitesi'nde görevli Prof. Rebecca Smith-Bindman'ın 1.119 kişiyi inceleyerek yürüttüğü araştırmada tek bir tomografinin 442 göğüs röntgenine ve 74 mamografiye (meme röntgeni) eş oranda radyasyon yaydığı ortaya çıkmıştı. Uzmanlar tomografideki bu riske karşın MR'ın hiçbir yan etkisi olmadığı konusunda görüş birliğine vardı. MR çekimleri sırasında sadece radyo dalgaları kullanılıyor. Bunlar da insan sağlığına zararsız.
Etkileri 30 yıl sonra ortaya çıkar
* Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta
Türkiye'de bir çok insan tomografi çektiriyor. Hastaya x ışınlarının yani radyasyonun verilmesi kansere sebep olan şeydir. Bunlar vücutta kalıcı olduğu için yok edilemez. Hiç şikayeti olmayan bir kişiyi teşhis edelim diyerek tomografiye sokulmaz. İnsan tomografi çektirdiği anda kanser olmuyor. 30 ya da 40 yıl sonra ortaya çıkıyor.
* Prof. Dr. Murat Kınıkoğlu
Diğer tetkiklere göre üstün yönleri var ama kanser riskini artırması büyük bir dezavantaj. Baş ağrısı nedeniyle tomografiye giren 10 bin hastadan birinde beyin tümörü çıkıyor. Zararlı madde X ışınıdır. Tomografilerde, basit röntgen tetkiklerinden 50-200 kez daha fazla X ışını alınır. Küçük yaştakilerde ve hamile kadınlarda radyasyona bağlı kanserojen etki daha çoktur.
31 Ekim 2013 Perşembe
Faydalı sanılan zararlar...
YAPAY TATLANDIRICILAR: Bir insan tek başına yaklaşık 50 kilogramdan fazla şeker tüketebiliyor. Bunun 13 kilogramı sakaroz olarak bilinen bildiğimiz şekerdir. Birazı bal, akça ağaç veya yapay tatlandırıcılardan gelir. Yapay tatlandırıcıların sıfır ya da düşük kalorili olduğuna inanırız, fakat bunların bizim için ne kadar kötü olduğunu bilmeyiz. Son 20-30 yıl içindeki iddialara göre, en sonunda bu şekersiz tatlandırıcılar kilo alma, metabolik sendrom, tip 2 diyabet ve kardiyovasküler hastalık gibi problemlerin yanı sıra kalp hastalığı riskini de artırıyor.
BAZI BALIKLAR: Balık sağlıklı bir beslenmenin parçasıdır. Balıklar protein ile doymuş yağ oranı yüksek yağlar ve Omega-3 yağ asitleriyle doludur. Fakat balıklar aynı zamanda civa da içeriyor. Kılıç balığı civa oranı yüksek bir balıktır. (Kral uskumru, köpekbalığı, tilefish gibi balıklarda bol miktarda civa var) Balıktaki yüksek miktarda civa fetüsün ya da küçük bir bebeğin gelişen beynine, sinir sistemine zarar verebilir. Hamileyseniz, bebek emziriyorsanız bu besinlerden uzak durun.
RAF ÖMRÜ UZUN ÇEŞNİLER: Oda sıcaklığında saklanan bu çeşniler tek porsiyonluk paket ya da tüplerde satılan soslar, ketçaplar, salata sosları ve diğer soslar ile kahveniz için aldığınız tek kullanımlık kremaları kapsıyor. Bunları buzdolabından uzak tutmalısınız, çünkü bunlar bozulmaması için geliştirildi. Bu yiyecekler de oldukça zararlıdır.
BAZI BALIKLAR: Balık sağlıklı bir beslenmenin parçasıdır. Balıklar protein ile doymuş yağ oranı yüksek yağlar ve Omega-3 yağ asitleriyle doludur. Fakat balıklar aynı zamanda civa da içeriyor. Kılıç balığı civa oranı yüksek bir balıktır. (Kral uskumru, köpekbalığı, tilefish gibi balıklarda bol miktarda civa var) Balıktaki yüksek miktarda civa fetüsün ya da küçük bir bebeğin gelişen beynine, sinir sistemine zarar verebilir. Hamileyseniz, bebek emziriyorsanız bu besinlerden uzak durun.
RAF ÖMRÜ UZUN ÇEŞNİLER: Oda sıcaklığında saklanan bu çeşniler tek porsiyonluk paket ya da tüplerde satılan soslar, ketçaplar, salata sosları ve diğer soslar ile kahveniz için aldığınız tek kullanımlık kremaları kapsıyor. Bunları buzdolabından uzak tutmalısınız, çünkü bunlar bozulmaması için geliştirildi. Bu yiyecekler de oldukça zararlıdır.
26 Ağustos 2013 Pazartesi
Hangi organ kendini ne kadar sürede yeniliyor?
Hangi organ kendini ne kadar sürede yeniliyor?
Bilim adamlarının araştırmalarıan göre: Göz ve beyin dışında kalan tüm organlar kendini yenileyebiliyor ve böylece vücudumuz hayat boyu 10 yaşın altında kalmayı başarabiliyor. İngiltere’de yayınlanan Daily Mail gazetesinin haberine göre bu durumun nedeni, hücrelerin yenilenmesi yani eski hücrelerin yerini yeni hücrelerin alması olarak açıklanıyor. Ancak bu “kalıcı gençlik” durumundan nasibini alamayan şanssız organlar da yok değil. Beyin, gözler ve sinir sistemi kendini yenileyemiyor. Beyinde; koku alma ve öğrenme merkezleri haricindeki diğer hücreler, tıpkı tam anlamıyla oluşumunu tamamladıktan sonra yenilenemeyen sinir sistemi ve kornea haricinde yenilenemeyen gözler gibi, yaşlanmaya karşı direnemiyor.
KALP KENDİNİ 20 YILDA YENİLİYOR
Yıllarca kalbi oluşturan hücrelerin doğduktan sonra değişmediği sanıldı. Ancak New York Üniversitesi’nden Dr. Piero Anversa tersini ispatlamayı başardı. Kalbin kendini yenilediğini belirten Anversa bunun en az 20 yıl aldığını kaydetti.
SAÇLAR KENDİSİNİ 3-6 YILDA YENİLİYOR
Yaklaşık 100 bin adet olan saçların her bir teli ayda 1.25 santimetre uzuyor. Dolayısıyla saçların kaç yaşında olduğu da saçın uzunluğuna göre değişiyor.
MİDE DUVARI KENDİSİNİ 3-5 GÜNDE YENİLİYOR
Midedeki asit karşısında hücrelerin dirençli olmadığını belirten İsveç-Karolinska Enstitüsü’nden Jonas Frisen, hücrelerin 3 ila 5 gün arasında yenilendiğini vurguladı. Ancak nikotin, hücrelerin yenilenmesini ağırlaştırıyor.
BAĞIRSAK KENDİSİNİ 2-5 GÜNDE YENİLİYOR
Midede olduğu gibi bağırsaklarda da hücrelerin zor şartlar altında olduğunu söyleyen İsveçli Dr. Frise bu hücrelerin hızla yenilendiklerini ve bu sürenin 2 ila 5 gün arasında değiştiğini ifade etti.
İSKELET SİSTEMİ KENDİSİNİ 10 YILDA YENİLİYOR
İskelet de vücudun sürekli kendini yenileyen bölümlerinden biri. Kemiklerin 10 yılda bir tam anlamıyla kendini yenilediği tahmin ediliyor.
DİL KENDİSİNİ 10 GÜNDE YENİLİYOR
Tat moleküllerini sinirler yoluyla beyne ileten dilde bulunan 10 bin tomurcuğun her birinde 50 hücre bulunuyor.Bu hücreler her 10 günde bir kendini yeniliyor.
KARACİĞER KENDİSİNİ 6 AYDA YENİLİYOR
Yağ, protein, şeker ve kan yapımı için gerekli olan maddeleri depolayan karaciğer vücudun en güçlü organlarından biri.
AKCİĞER KENDİSİNİ 1 YILDA YENİLİYOR
Akciğerde hücreler farklı periyotlarda yenileniyor. Bu da havanın temizliğine, sigara içilip içilmemesine göre değişiyor. Yenilenme süresi ise altı ayla bir yıl arasında.
GÖZLER YENİLENMİYOR
Gözler, kornea tabakası haricinde kendini yenileme özelliğine sahip değil. Zaman geçip yaş ilerledikçe gözleriniz de sizinle birlikte yaşlanıyor.
Aynı şekilde beyin hücreleri de kendini yenileyemiyor ve yaşlanıyor.
Bilim adamlarının araştırmalarıan göre: Göz ve beyin dışında kalan tüm organlar kendini yenileyebiliyor ve böylece vücudumuz hayat boyu 10 yaşın altında kalmayı başarabiliyor. İngiltere’de yayınlanan Daily Mail gazetesinin haberine göre bu durumun nedeni, hücrelerin yenilenmesi yani eski hücrelerin yerini yeni hücrelerin alması olarak açıklanıyor. Ancak bu “kalıcı gençlik” durumundan nasibini alamayan şanssız organlar da yok değil. Beyin, gözler ve sinir sistemi kendini yenileyemiyor. Beyinde; koku alma ve öğrenme merkezleri haricindeki diğer hücreler, tıpkı tam anlamıyla oluşumunu tamamladıktan sonra yenilenemeyen sinir sistemi ve kornea haricinde yenilenemeyen gözler gibi, yaşlanmaya karşı direnemiyor.
KALP KENDİNİ 20 YILDA YENİLİYOR
Yıllarca kalbi oluşturan hücrelerin doğduktan sonra değişmediği sanıldı. Ancak New York Üniversitesi’nden Dr. Piero Anversa tersini ispatlamayı başardı. Kalbin kendini yenilediğini belirten Anversa bunun en az 20 yıl aldığını kaydetti.
SAÇLAR KENDİSİNİ 3-6 YILDA YENİLİYOR
Yaklaşık 100 bin adet olan saçların her bir teli ayda 1.25 santimetre uzuyor. Dolayısıyla saçların kaç yaşında olduğu da saçın uzunluğuna göre değişiyor.
MİDE DUVARI KENDİSİNİ 3-5 GÜNDE YENİLİYOR
Midedeki asit karşısında hücrelerin dirençli olmadığını belirten İsveç-Karolinska Enstitüsü’nden Jonas Frisen, hücrelerin 3 ila 5 gün arasında yenilendiğini vurguladı. Ancak nikotin, hücrelerin yenilenmesini ağırlaştırıyor.
BAĞIRSAK KENDİSİNİ 2-5 GÜNDE YENİLİYOR
Midede olduğu gibi bağırsaklarda da hücrelerin zor şartlar altında olduğunu söyleyen İsveçli Dr. Frise bu hücrelerin hızla yenilendiklerini ve bu sürenin 2 ila 5 gün arasında değiştiğini ifade etti.
İSKELET SİSTEMİ KENDİSİNİ 10 YILDA YENİLİYOR
İskelet de vücudun sürekli kendini yenileyen bölümlerinden biri. Kemiklerin 10 yılda bir tam anlamıyla kendini yenilediği tahmin ediliyor.
DİL KENDİSİNİ 10 GÜNDE YENİLİYOR
Tat moleküllerini sinirler yoluyla beyne ileten dilde bulunan 10 bin tomurcuğun her birinde 50 hücre bulunuyor.Bu hücreler her 10 günde bir kendini yeniliyor.
KARACİĞER KENDİSİNİ 6 AYDA YENİLİYOR
Yağ, protein, şeker ve kan yapımı için gerekli olan maddeleri depolayan karaciğer vücudun en güçlü organlarından biri.
AKCİĞER KENDİSİNİ 1 YILDA YENİLİYOR
Akciğerde hücreler farklı periyotlarda yenileniyor. Bu da havanın temizliğine, sigara içilip içilmemesine göre değişiyor. Yenilenme süresi ise altı ayla bir yıl arasında.
GÖZLER YENİLENMİYOR
Gözler, kornea tabakası haricinde kendini yenileme özelliğine sahip değil. Zaman geçip yaş ilerledikçe gözleriniz de sizinle birlikte yaşlanıyor.
Aynı şekilde beyin hücreleri de kendini yenileyemiyor ve yaşlanıyor.
20 Temmuz 2013 Cumartesi
Orucun vücuttaki organlara sağladığı yararlar
Orucun vücuttaki organlara sağladığı yararlar
Karaciğer: Bilinen 16 grup görevi vardır ve 24 saat hiç durmadan bu görevleri sürdürür. Karaciğer, yalnız oruç sırasında görevlerinin altı tanesinde günde altı saatlik bir dinlenmeye geçer. Ak, karaciğer hücreleri dile gelse de, bu altı saatlik dinlenmenin kendileri için ne büyük bir nimet olduğunu söylese!
Mide: Oruç anında tüm kaslarını dinlendirir, iç zarındaki tüm hücreler kendilerini tamir fırsatı bulur. Oruçla birlikte mide şartlı reflekse geçerek asit salgısını durdurur.
12 parmak bağırsağı: Oruçtan en büyük sağlık payını alır. Oruçla birlikte ortalama 10 saat dinlenmektedir. Oruç, sırasında özellikle iç zarlarını ve savunma merkezleri olan «peyer plakalari»nı revizyona sokar.
Kalp: Kan hacmindeki azalma, kalbe ciddi bir istirahat sağlar. Doku arasındaki fazla su atılarak doku tansiyonunu düşürür. Halk arasında küçük tansiyon diye bilinen kanın kalbe baskısı oruçlu iken düşer. Bu, kalbe yapılabilen en büyük iyiliktir.
Hücre: Çeşitli görevlerle yükümlü hücreler, özellikle besin alışverişi, hücre içi ve hücre arası su dengesini ayarlamak zorundadır. Hücrenin en büyük yorgunluğu, buradan gelmektedir. Oruçta tüm bu olaylar en aza indiğinden, hücrelere nefes alma imkanı doğar
Karaciğer: Bilinen 16 grup görevi vardır ve 24 saat hiç durmadan bu görevleri sürdürür. Karaciğer, yalnız oruç sırasında görevlerinin altı tanesinde günde altı saatlik bir dinlenmeye geçer. Ak, karaciğer hücreleri dile gelse de, bu altı saatlik dinlenmenin kendileri için ne büyük bir nimet olduğunu söylese!
Mide: Oruç anında tüm kaslarını dinlendirir, iç zarındaki tüm hücreler kendilerini tamir fırsatı bulur. Oruçla birlikte mide şartlı reflekse geçerek asit salgısını durdurur.
12 parmak bağırsağı: Oruçtan en büyük sağlık payını alır. Oruçla birlikte ortalama 10 saat dinlenmektedir. Oruç, sırasında özellikle iç zarlarını ve savunma merkezleri olan «peyer plakalari»nı revizyona sokar.
Kalp: Kan hacmindeki azalma, kalbe ciddi bir istirahat sağlar. Doku arasındaki fazla su atılarak doku tansiyonunu düşürür. Halk arasında küçük tansiyon diye bilinen kanın kalbe baskısı oruçlu iken düşer. Bu, kalbe yapılabilen en büyük iyiliktir.
Hücre: Çeşitli görevlerle yükümlü hücreler, özellikle besin alışverişi, hücre içi ve hücre arası su dengesini ayarlamak zorundadır. Hücrenin en büyük yorgunluğu, buradan gelmektedir. Oruçta tüm bu olaylar en aza indiğinden, hücrelere nefes alma imkanı doğar
17 Temmuz 2013 Çarşamba
Sineklerden Korunmak Için…
Sineklerden Korunmak Için…
Yaz geldi sivrisineklerle başınız dertte mi?
Bebek ve ya akvaryum nedeniyle sivrisinek ilacı kullanamıyorsunuz?! Sorun değil!
Yeşil limonu ortadan ikiye bölün ve karanfilleri üstüne batırın.
Bu yeşil ”bombayı” cam kenarına koymanız yeterli olacaktır.
Ayrıca odanıza güzel koku da verecektir.
Bilgilendirmek İçin Paylaşalım
Kola'da Kanserli Boya Çıkt
16 Temmuz 2013 Salı 18:53
Kola'da Kanserli Boya Çıktı
ABD'deki dava üzerine içindeki kanserojen madde miktarını bu ülkede düşüren Coca-Cola, Türkiye'ye kanser yaptığı belirtilen formülle üretim yapıyor.
Kaliforniya mahkemesi Coca-Cola'nın içindeki kanserojen karamel boya miktarını düşürdü. Bunun üzerine içecek devi sadece Kaliforniya'ya özel bir kola üretti. Türkiye dahil pek çok ülke ise içeriği değiştirilmeyen kolayı tüketmeye devam ediyor.
Koladaki kanserojen madde iddiaları devam ediyor. Dünyanın en büyük içecek firması olan Coca-Cola içinde bulunan ve hayvanlarda kanser yaptığı belirlenen "karamel boyası" miktarını sadece Kaliforniya Eyaleti'nde azalttı. Çünkü Kaliforniya eyaleti yaptığı araştırmalarda "karamel boyası"nın kansere sebep olan bir kimyasal olduğunu ve bir kutu kolada 29 miligramdan fazla bulunmasının kanser riskini artırabileceğini belirtti.
UYARI LOGOSU OLMALI
Kaliforniya mahkemesi yetkilileri kolalı içeceklerin 12 onsluk kutularında eyalet kanunlarının müsaade ettiği miktarın 5 misli yani 138 mikrogram 4- metil-imidazol yani karamel boyası çıktığını açıkladı. Eyalet kanunlarına göre eğer bir ürün bu kadar yüklü kansorejen madde içeriyorsa mutlaka o üründe kanser uyarısı logosu bulunmalı. Ya da o üründeki kansere neden olan kimyasal azaltılarak piyasaya sürümeli.
LÖSEMİ YAPIYOR İDDİASI
Coca-Cola firması da içeceğindeki karamel boyasının miktarını azaltarak piyasaya sürmeyi tercih etti. Ancak bu durum diğer ülkeler için geçerli değil. Türkiye de dahil olmak üzere pek çok ülkede kola kanser yaptığı iddia edilen söz konusu karamel boyası miktarı azaltılmadan piyasaya sürülüyor. Uzmanlar aynı kararın Türkiye'de de uygulanmasını istedi. Amerikan Milli Toksikoloji Programı'na göre koladaki maddeler hayvanlarda akciğer, karaciğer, tiroit kanserleri ve lösemiye yol açıyor.
DAVA DEVAM EDİYOR
Konu hakkında görüşlerini aldığımız Coca-Cola yetkilileri şunları söyledi: "Sadece Kaliforniya'daki üretimde kullanılan prosesi değiştirme kararı aldık. Onun dışında dünyada eski içerik aynen devam ediyor. Türkiye de buna dahildir. Avrupa Birliği standartlarında sıkıntılı olmayan bir prosesi bilimsel veriye dayanmaksızın zararlı iddiasında bulunduğu gerekçesiyle yerel mahkemenin aldığı karara itiraz ettik. Davamız devam ediyor. Mahkemenin sonucunu bekliyoruz."
KANSER YAPMAZ DİYEMEYİZ
Sabahattin Zaim Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof.Dr. Bülent Nazlı Amerika'da bu yönde bir karar alındıysa ülkemizde de aynen uygulanması gerektiğini vurguladı. Nazlı şunları şöyledi: "Hayvanlarda kanser yapıyorsa bu insanlar için de geçerli. Hayvanlarda kanser yapmıyor insanda yapmıyor demek mümkün değil."
KESİNLİKLE İÇİLMEMELİ
İstanbul Üniversitesi (İÜ) Onkoloji Enstitüsü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr.Yavuz Dizdar, kolanın eski kola olmadığını sürekli değişime uğratıldığını belirtti. Dizdar, "Amerika'da yasaklandıysa bizde de yasaklanmalı. Kesinlikle içilmemeli. Normalde bir bardak kola içmek fazla sorun teşkil etmez. Lakin bir bardakla sınırlı kalmıyoruz. Tek oturuşta litrelerce kola devirenler var. Onlarda çok büyük sorun" dedi.
BİZİMKİ CAN DEĞİLMİ?
Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, "Amerikalılar'ın canı can da bizimki patlıcan mı, neden bizde de bu kanserojen maddeler azaltılmıyor?" diye sordu. Küçükusta, Center for Science Public Interest (CSPI) adlı kamu yararına çalışan bilim kuruluşu renklendirici olarak kullanılan kanserojen karamel boyasının yasaklanması için FDA' ya (Gıda ve İlaç Dairesi) başvurduğunu belirtti.
TÜRKİYE'DE DE YASAKLANSIN
Küçükusta, şunları söyledi: "CSPI, kanser riskinin düşük olmasına rağmen hiçbir besin değerleri olmayan ve sadece kozmetik olarak kullanılan kimyasalın yiyecek ve içeceklerde yeri olmadığını belirtti. Sonuç itibariyle on binlerce insan kanser olduktan sonra 'Karamel hakikaten kanserojenmiş, kullanmayalım' demek mi yoksa kanser yapma ihtimali olan bir maddeyi hiç kimse zarar görmeden hayatımızdan çıkarmak mı doğrudur? Bütün bunları dikkate alarak tıpkı Kaliforniya'de olduğu gibi Türkiye'de de bu madde yasaklanmalı."
Kola'da Kanserli Boya Çıktı
ABD'deki dava üzerine içindeki kanserojen madde miktarını bu ülkede düşüren Coca-Cola, Türkiye'ye kanser yaptığı belirtilen formülle üretim yapıyor.
Kaliforniya mahkemesi Coca-Cola'nın içindeki kanserojen karamel boya miktarını düşürdü. Bunun üzerine içecek devi sadece Kaliforniya'ya özel bir kola üretti. Türkiye dahil pek çok ülke ise içeriği değiştirilmeyen kolayı tüketmeye devam ediyor.
Koladaki kanserojen madde iddiaları devam ediyor. Dünyanın en büyük içecek firması olan Coca-Cola içinde bulunan ve hayvanlarda kanser yaptığı belirlenen "karamel boyası" miktarını sadece Kaliforniya Eyaleti'nde azalttı. Çünkü Kaliforniya eyaleti yaptığı araştırmalarda "karamel boyası"nın kansere sebep olan bir kimyasal olduğunu ve bir kutu kolada 29 miligramdan fazla bulunmasının kanser riskini artırabileceğini belirtti.
UYARI LOGOSU OLMALI
Kaliforniya mahkemesi yetkilileri kolalı içeceklerin 12 onsluk kutularında eyalet kanunlarının müsaade ettiği miktarın 5 misli yani 138 mikrogram 4- metil-imidazol yani karamel boyası çıktığını açıkladı. Eyalet kanunlarına göre eğer bir ürün bu kadar yüklü kansorejen madde içeriyorsa mutlaka o üründe kanser uyarısı logosu bulunmalı. Ya da o üründeki kansere neden olan kimyasal azaltılarak piyasaya sürümeli.
LÖSEMİ YAPIYOR İDDİASI
Coca-Cola firması da içeceğindeki karamel boyasının miktarını azaltarak piyasaya sürmeyi tercih etti. Ancak bu durum diğer ülkeler için geçerli değil. Türkiye de dahil olmak üzere pek çok ülkede kola kanser yaptığı iddia edilen söz konusu karamel boyası miktarı azaltılmadan piyasaya sürülüyor. Uzmanlar aynı kararın Türkiye'de de uygulanmasını istedi. Amerikan Milli Toksikoloji Programı'na göre koladaki maddeler hayvanlarda akciğer, karaciğer, tiroit kanserleri ve lösemiye yol açıyor.
DAVA DEVAM EDİYOR
Konu hakkında görüşlerini aldığımız Coca-Cola yetkilileri şunları söyledi: "Sadece Kaliforniya'daki üretimde kullanılan prosesi değiştirme kararı aldık. Onun dışında dünyada eski içerik aynen devam ediyor. Türkiye de buna dahildir. Avrupa Birliği standartlarında sıkıntılı olmayan bir prosesi bilimsel veriye dayanmaksızın zararlı iddiasında bulunduğu gerekçesiyle yerel mahkemenin aldığı karara itiraz ettik. Davamız devam ediyor. Mahkemenin sonucunu bekliyoruz."
KANSER YAPMAZ DİYEMEYİZ
Sabahattin Zaim Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof.Dr. Bülent Nazlı Amerika'da bu yönde bir karar alındıysa ülkemizde de aynen uygulanması gerektiğini vurguladı. Nazlı şunları şöyledi: "Hayvanlarda kanser yapıyorsa bu insanlar için de geçerli. Hayvanlarda kanser yapmıyor insanda yapmıyor demek mümkün değil."
KESİNLİKLE İÇİLMEMELİ
İstanbul Üniversitesi (İÜ) Onkoloji Enstitüsü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr.Yavuz Dizdar, kolanın eski kola olmadığını sürekli değişime uğratıldığını belirtti. Dizdar, "Amerika'da yasaklandıysa bizde de yasaklanmalı. Kesinlikle içilmemeli. Normalde bir bardak kola içmek fazla sorun teşkil etmez. Lakin bir bardakla sınırlı kalmıyoruz. Tek oturuşta litrelerce kola devirenler var. Onlarda çok büyük sorun" dedi.
BİZİMKİ CAN DEĞİLMİ?
Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, "Amerikalılar'ın canı can da bizimki patlıcan mı, neden bizde de bu kanserojen maddeler azaltılmıyor?" diye sordu. Küçükusta, Center for Science Public Interest (CSPI) adlı kamu yararına çalışan bilim kuruluşu renklendirici olarak kullanılan kanserojen karamel boyasının yasaklanması için FDA' ya (Gıda ve İlaç Dairesi) başvurduğunu belirtti.
TÜRKİYE'DE DE YASAKLANSIN
Küçükusta, şunları söyledi: "CSPI, kanser riskinin düşük olmasına rağmen hiçbir besin değerleri olmayan ve sadece kozmetik olarak kullanılan kimyasalın yiyecek ve içeceklerde yeri olmadığını belirtti. Sonuç itibariyle on binlerce insan kanser olduktan sonra 'Karamel hakikaten kanserojenmiş, kullanmayalım' demek mi yoksa kanser yapma ihtimali olan bir maddeyi hiç kimse zarar görmeden hayatımızdan çıkarmak mı doğrudur? Bütün bunları dikkate alarak tıpkı Kaliforniya'de olduğu gibi Türkiye'de de bu madde yasaklanmalı."
16 Temmuz 2013 Salı
dudak uçuklarına doğal formül
dudak uçuklarına doğal formül
Malzemeler:
1 çay kaşığı şap tozu,
1/4 limon suyu,
2 damla zeytinyağı
Hazırlanışı: Malzemeleri karıştırdıktan sonra uçuğunuzun üzerine sürün
Malzemeler:
1 çay kaşığı şap tozu,
1/4 limon suyu,
2 damla zeytinyağı
Hazırlanışı: Malzemeleri karıştırdıktan sonra uçuğunuzun üzerine sürün
15 Temmuz 2013 Pazartesi
KANSERE NEDEN OLAN BESLENME ALIŞKANLIKLARIMIZ
İstanbul Sultangazi’de “KANSERE NEDEN OLAN BESLENME ALIŞKANLIKLARIMIZ” konusunda düzenlediği toplantıda Prof. Dr. Kenan DEMİRKOL’UN konuşması.
“YAĞ” ve “ŞEKER”
Eğer hayvan merada %100 yeşillikle besleniyorsa, asla başka yabancı gıda almıyorsa, o tereyağı dünyanın en iyi yağıdır. Zeytinyağından da iyidir. Ama marketten satın aldığınız tereyağı ahırda beslenen, pancar küspesi, mısır silajı veya başka tahıllarla beslenen hayvanların yağıdır…
Sizin sağlığınızı korumak için ne yediğinize bakmanız lazım. İşte temel hatalardan biri yağ seçimi.
Biz ayçiçek yağı, mısırözü yağı, margarin veya endüstriyel tereyağı yediğimiz sürece hasta olmaya mahkumuz.
Elimizde iki tane yağ var şu anda. Bir, zeytinyağı; iki, %100 mera sütünden yapılmış tereyağı. Peki fındık yağını nereye sokacağız? Bu liste içinde bakın fındık yağının yağ asit içeriği, yani temel yağ bileşimi zeytinyağına çok yakındır. Hasta edici bir yağ değildir. Ama zeytini sıkıyorsun, yağını elde ediyorsun. Fındığı eziyorsun, püre haline getiriyorsun, 80 dereceye ısıtıyorsun, eter katıyorsan, yağını öyle elde ediyorsun. Hangisi tercih edilir? Zeytinyağı tabii ki. Yani fındık yağını eve sokmanın bir alemi yok. Ha zeytinyağının tadına hiç tahammül edemiyorsan o zaman rafine zeytinyağı kullanabilirsin. O da işte fındık yağıyla aynı yöntemle elde edilir. Yani piyasa değeri olmayan, çok koyu, kokulu zeytin yağlar fabrikaya gönderilir. Onlar da 70-80 dereceye ısıtılır; sonra da eter katılır; yağ elde edilir. İlk etapta rafine zeytin yağı elde edilir. Hiç kokusu yoktur, hiç tadı yoktur. Eğer bu rafine zeytin yağına, %5 oranında sızma zeytin yağı katarsanız, o zaman riviera tipi zeytinyağı elde etmiş olursunuz. Hani marketlerde görüyorsunuz ya, o fabrika eseri bir yağdır; ayçiçekle filan karışmış değildir. Saf zeytinyağıdır. Ama neden yoksundur biliyor musunuz? Sızma Zeytinyağında var olan antioksidanlardan yoksundur. Çünkü oksitlenme, yani paslanma bütün bizim hastalıkların temelindeki ana unsurdur.
Nasıl açık havada bırakırsan demiri yağmurda paslanır,
ama biz ne yaparız, antipas diye bir boya süreriz paslanmasın diye.
Vücudumuzun da antipasları vardır.
Bunlara biz antioksidan diyoruz.
Antioksidanları ağırlıklı olarak sebze-meyvelerden elde ediyoruz. Zeytinyağı antioksidanlardan çok zengindir ve kalp hastalıklarına karşı koruyuculuğu önemli oranda antioksidanlardan dolayı kaynaklanmaktadır. Ama biz onu ısıttığımız zaman, rafine zeytinyağı elde ettiğimiz zaman, bu unsurları geniş ölçüde kaybediyor. O yüzden mümkün mertebe sızma zeytinyağı kullanmalıyız ve çocuklarımıza da bu tadı alıştırmamız lazım.
İkinci temel hatamıza geçmeden birincisi olan yağ seçimini özetlersek, daha Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinin Trabzon bölümünde, hamsinin zeytinyağı ile kızartıldığının tarifi vardır. Sen 500 sene önce bu topraklarda bunu biliyordun. Ama biz, dış etkilerle doğruyu unutturulduk ve yanlışlara sürüklendik. İşte o yanlışlıklar bizi hastalıklara sürüklüyor. Zaten dünyada bir tek Akdeniz yöresinde yetişiyor. Şimdi Arjantin’de, Çin’de zeytin ağacı yetiştirilmeye çalışılıyor. Biz toprağındayız. 5.000 yıldır bu topraklarda zeytinyağı kullanılıyor. Ne olur biraz özümüze geri dönelim.
İkinci büyük hata şeker. Hayatımızda şeker, insanlık tarihi itibarıyla bakarsanız çok yeni bir olgu.
Peki şeker bir besin maddesi midir?
Değildir.
Çünkü besin maddesini nasıl tanımlıyoruz? İnsanın bedensel ve ruhsal işlevlerini ve çoğalmak için, yani neslini sürdürmek için gerekli maddelere biz besin maddeleri diyoruz. Şeker, insanın herhangi bir işlevini yerine getirmek için gerekli mi?
Evet. Beyin glikozla çalışıyor.
Omurilik hücreleri glikozla çalışıyor.
Eritrosit dediğimiz alyuvarlar glikozla çalışıyor.
Enerji kaynağı olarak glikozu kullanıyor.
Peki dışarıdan şeker alıp da daha akıllı olan bir insan gördünüz mü?
Hani beyin glikozla çalışıyor ya, şeker yediği için daha akıllı olan bir insan gördünüz mü? Veya sperm, enerji kaynağı olarak früktozu kullanıyor. Meyve yiyip de daha müthiş erkek olanı gördünüz mü? Çünkü;
insanın gereksinimi olan glikozu da früktozu da
vücut kendisi üretiyor.
Dışarıdan asla alınmasına gerek yok.
Dolayısıyla biz şeker yediğimiz zaman
tamamen sadece damak zevkimiz için yiyoruz.
Asla hiçbir bedensel ihtiyacımız yok.
O yüzden şekere boş kalori denir. Yani gereksiz yere aldığımız kalori. E bugün bakın şimdi son bir hafta içinde yediklerinize, ne kadar boş kalori aldınız? Çok… Niye?… Hasta olmak için, Sadece hasta olmanıza katkıda bulundu. Bir de son zamanlarda pancardan elde edilen şeker de bir yana bırakıldı; daha ucuz olsun diye mısırdan elde edilen şeker kullanılmaya başlandı. Fruktozdan zengin mısır şurubu. Ne yazık ki, bizim gıda tüzüğümüzde farklı şekerlerin farklı adlandırılması zorunluluğu yok. Şeker şekerdir mantığıyla ister nişasta bazlı şeker yani mısır nişastasından elde edilmiş şeker olsun ister pancar şekeri ister … şekeri olsun hepsinin üstünde şeker yazılması yeterli.
Halbuki
mısırdan elde edilen fruktozdan zengin mısır şurubu,
aynı miktar kaloride bile olsa normal şekere göre
% 46 daha şişmanlatıcı
Özellikle karın bölgesi yağlanmasına yol açıyor. Bu bilimsel olarak kanıtlandı.
Dünyanın en saygın üniversitelerinden biri, Amerika’da bir teknik üniversitenin bir öğretim üyesinin sözünü ödünç alarak size söylemek istiyorum “Yaşadığımız çağ, akademik kapitalizm.” Yani sermaye sahiplerinin akademisyenleri satın alması sonucu, toplumla paylaşmak istediklerini akademisyenlere söylettirdikleri çağdayız.. Yani satılmış insanların çağı. Satılmış bilim insanlarının çağındayız.
Üçüncüsü ise karaciğer yağlanması. Ama ne tür bir yağlanma? Alkolizm dışı bir yağlanma. O yüzden biz buna alkol dışı karaciğer yağlanması deniyor. Ve alkol dışı karaciğer yağlanması, özel tipli bir siroza neden oluyor. Atatürk’ün öldüğü siroz hastalığı var ya. Özel bir tipte siroz hastalığı, kriptojenik siroz deniyor buna. Amerika’da son otuz yıl içinde üç kat artan karaciğer kanserinin de kriptojenik siroz sonucu olduğu belirtiliyor. Yani sonuçta Amerika’da son 30 yılda üç kattan fazla görülen karaciğer kanserinin sebebi mısır şurubudur. Bu, bu kadar açıkken bizim bakanlığımız dün yaptığı açıklamada hiçbir bilimsel kanıt sunulamamıştır diyor. Benim 110 tane bilimsel yayın kullanarak yazdığım, on yedi sayfalık raporu da çiğneyerek bunu yapmış. 17 sayfalık rapor gönderdim onlara. 110 tane de literatür ekledim. Ama neoliberalizmdeki iktidarlar sermayenin iktidarıdır; vatandaşın iktidarı değildir. Yurttaşın iktidarı değildir...
Ne olur çocuklarınızı mısır şurubundan uzak tutun.
Hem şekerden uzak tutun ama özellikle de yani gofret, bisküvi kek
dışardan alacağına az şekerli bir keki evde kendin yap.
Yani ambalajlı bir ürün sunmayın çocuklarınıza.
Bugün gıda sanayisinde
sadece ve sadece aksi belirtilmediği takdirde mısır şurubu kullanılıyor. Dondurmalarda o kullanılıyor, hazır aldığınız baklavanın şerbeti bile mısır şurubundan.
Kartal’da onun fabrikası var Ülker’le Cargill firmalarının ortak kurdukları bir fabrika. Baklava şerbeti bile oradan geliyor. Çocuklarınıza illa tatlı bir şey yedirecekseniz, ne olur evde kendiniz yapın ve olabildiğince az şekerli yapın. Çünkü total olarak da şeker zararlı zaten, yani;
insanın
zarar görmeden günde tüketebileceği
şeker miktarı 30 gramdolayındadır.
30 gram, 8 kesme şekeri yapar.
Ama bu şekerin içinde ne yazık ki meyve de var, bal da var, yani siz kahvaltıda bir tatlı kaşığı bal yediyseniz, hakkınız 7 ye düştü. Bu hakkınızı ağırlıklı olarak meyve olarak değerlendirin. Eğer bugün hiç şeker yememişseniz, bal dahi yememişseniz, çayınıza hiç şeker koymamışsanız, başka hiçbir şeker kaynağı da yoksa, 8 kesme şekerin karşılığı 300 gram portakal veya 300 gram elma veya 400 gram kiraz veya vişne veya 100 gram kadar muz, incir veya üzüm yiyebilirsiniz. Ama sadece 100 gram. Yani mandalina zamanı koy hanım önüme bir kilo mandalinayı ben bunu yiyeyim bu sağlıklı değil. Siz sınırsızca sebze yiyebilirsiniz ama meyve sınırlı yemeniz lazım. Meyvenin fazlası da şişmanlatır. Ve zararlıdır, karaciğer yağlanması yapar….. Yani meyve tek başına bile hem karaciğer yağlanması, hem karın tipi şişmanlık yapabilir. Karın tipi şişmanlığın çok özel bir yeri vardır. Bağırsak çevresindeki iç organların çevresindeki yağlar hormonal etkin yağlardır ve bu hormonal etkin yağlar ne yazık ki kanser oluşumunda da, kalp-damar hastalığı oluşumunda da etkindir. O yüzden eşit bir şişmanlık, yani kollar bacaklar her taraf eşit ama karın büyümemiş. Bu şişmanlığa çok itirazım yok.
Karın tipi şişmanlık
eşittir şeker hastalığı,
eşittir kalp hastalığı,
eşittir kanser.
O yüzden göbekler inecek. Göbekler inmediği sürece sağlıklı olma şansımız yok. Göbekleri indirmek içinde şekerden uzak duracağız. Çünkü en çok karın tipi şişmanlık yapan früktozdur. Bizim yediğimiz pancar şekerinin de yarısı früktozdur. Yediğimiz meyvenin şekerinin de yarısı früktozdur. Biz früktozu azaltmak zorundayız. Karın tipi şişmanlığı, dolayısıyla kalp hastalığı, kanser, inme gibi hastalıklardan kurtulmak istiyorsak karnımız inecek.
- Esmer şeker hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Bakın bütün şekerler esmerdir. Üretim aşamasında karamelize olur. O yüzden esmerdir ama yıkandıkça üzerindeki karamel atılır, rafine edildikçe beyazlaşır. Yani senin dediğin esmer şeker, yediğin beyaz şekerin üretimdeki bir önceki aşamasıdır. Sadece ticari bir tuzak. Daha yüksek fiyata satabilmek için ticari bir tuzak……
Şimdi karaciğer yağlanmasının önemli bir bölümü selim seyredebilir. Yani her hangi bir sorun yaratmadan da insan ömrünü bununla sürdürebilir. Ama bir bölümü yine hatalı beslenmenin devam etmesi koşuluyla, yağlı karaciğer iltihabına dönüşebilir. Alkol dışı yağlı karaciğer iltihaplanmasıdır bu hastalığın adı. Ciddi karaciğer yetersizliği, siroz karaciğer kanseri aşamasıdır. Bazen yağlı karaciğer iltihabı olmadan da sadece yağlı karaciğer aşamasında da bazı hastalıklar çıkabilir ama yağlı karaciğeriniz varsa iki yol var sizin önünüzde; biri nispeten hayatınızı idame edeceğiniz bir yol öbürü de ölümdür. O yüzden ne yapıp yapıp karaciğer yağlanmasını tedavi ettirmelisiniz. Bunun da temelinde şekeri tümüyle sıfırlamanız geliyor. Ancak iki yıl gibi bir süre içinde toparlayabilirsiniz……
Şeker kesmeyi dile getirdiğimiz zaman
karaciğer yağlanması açısından,
o zaman nişastayı da kesmemiz lazım.
Çünkü nişasta, daha ağzımızda çiğnendiğinde tükürükle glikoza dönüşür. Şekerdir; yani nişasta da şekerdir.
- Kolesterolün karaciğer yağlanmasıyla bir ilgisi var mı?
- Kolesterol olmazsa hayat olmaz. Bütün hormonlarımızın ham maddesi kolesteroldür. O yüzden zaten anne sütünde kolesterol çok yüksektir. Çocuğun hormonlarının üretilmesi için başlangıçta anneden aldığı kolesterole ihtiyacı vardır.
Kolesterol masum bir maddedir.
Ama oksitlenirse oksikolesterole dönüşür
ve damar sertliği yapar.
Peki oksitleyen ne?
Şeker.
Yedikten sonra şeker trigliseride dönüşür. Yağdır o ve o trigliseritten kolesterolü oksitleyerek damar sertliği yapar bir. İki;
ayçiçeği yağı,
mısır özü yağı
veya margarinden
elde edilen trans yağ asitleri
kolesterolü oksitler ve böylece
damar sertliği oluşur.
Üç, yapay yemle beslenen hayvanların sütünde de iç yağı vardır. Damar sertliği yapıcı doymuş yağ asitleri vardır, bunlar kolesterolü oksitler ve hasta eder bizleri. Şimdi hayvanın merada otlarsa ayçiçeği yağı mısırözü yağı margarin kullanmazsan şekeri de azaltırsan senin damar sertliği olma şansın kalmıyor. Kolesterolün ne olursa olsun. Ama bu bilgi kolesterol ilacı üreten Amerikan şirketlerinin işine gelmiyor.
yılda sadece kolesterol ilacı satımından
50 milyar dolar elde ediyorlar.
O yüzden de Amerikan tıbbı bize ne emrediyor? Kolesterol ilacı ver diyor. Bakın gazetelere yansıyan bir gerçek var. Nasıl bizim Sağlık Bakanlığımız bir bilimsel kurul kurdu, Amerika’da da böyle bir bilimsel kurul kuruldu ve “Normal kolesterol düzeyi kaçtır?” sorusuna bilim kurulu yanıt versin istendi. Ve de normalin çok altı bir değer, 200 mü kabul ediliyor normal,150 gibi bir değer ileri sürdüler. Sonradan ortaya çıktı ki bilim kurulunda yer alan 9 öğretim üyesinin dokuzu da ilaç şirketlerinden rüşvet almışlar.
- Hocam kızartmalarda ne tip yağ kullanmak gerekir?
- Kesinlikle zeytinyağı, kesinlikle.
- Peki, zeytinyağının yanma derecesi ayçiçeği yağından yüksek midir?
- 240 derece, ayçiçeği yağından çok daha yüksektir. Tava ısısı normal şartlarda 180 dereceyi çok az aşar. O yüzden rahatlıkla zeytinyağını kullanabilirsiniz ama dumanlaşma derecesi diye teknik jargonda adlandırılır sızma zeytinyağını kullandığınız zaman çok daha düşük derecelerde dumanlanma görürsünüz. O su buharıdır. Su buharıdır ve içindeki bazı organik maddeler yanar, koku maddeleri tat maddeleri yanar. O yüzden o, yağın yandığı anlamında değildir. Ne olur yanılmayın. Yağ yanmıyor. İçindeki bazı koku, renk maddeleri yanıyor. 240 dereceye kadar dayanan bir yağdır……
- Bir dinleyicinin elindeki pet şişeden su içtiğini gören hoca,
- Şimdi içtiğiniz su ile neler elde ettiğinizi de gözden geçirelim ve bu günkü toplantıyı kapatalım.
O polietilen tereftalat maddesinden üretilmiş
yani pet şişenin içindeki stalatlar
suyun içine karışmış bulunuyor.
Ayrıca o plastiği yumuşatmak için
antimon denen bir ağır metal kullanılmıştır
o da suyun içine karışıyor
dolayısıyla siz hem stalat,
hem de antimon içmiş oldunuz şu anda.
Peki, ne yapar bunlar size? Bunlar hormon bozucular diye geçer. Sizin vücudunuzda bir takım hormonal bozukluklar yaratır. Bu hormonal bozuklukların bir bölümü, örnek, östrojen etkisini göstererek 5 yaşında çocukların adet görmesine sebep olur. İki buçuk yaşında bir çocuk getirdiler Lüleburgaz’dan adet görüyor. İki buçuk yaşında. Hamile bir kadın östrojen etki gösteren bir hormonal bozucuyu aldığı zaman, o madde özellikle bu 19 litrelik su bidonlarında onlar polikarbon denen bir plastiktir ve ham madde olarak Bisfenol-A denen bir maddeden üretilir. Bisfenol-A’nın meme kanseri yaptığı 1930 yılından beri bilindiği halde ve 130 tane bilimsel yayın olduğu halde bunun hakkında hala biz o bidonlardan su içmeye mahkum bırakılıyoruz. Bisfenol-A hamile bir kadının karnındaki çocuğun beynindeki cinsiyet ayrım merkezine gittiğinde çocuğun homoseksüel olma olasılığı çok yükseliyor. Meme kanseri riski çok yükseliyor erkekse prostat kanseri riski normal bunla temas etmemiş insana göre 3 kat artıyor.
Yani musluk suyu için Allah aşkına.
- Arıtıcılar hocam?
- Paranız varsa arıtıcı kullanın. Ama paranız yok arıtıcı alamıyorsunuz, musluk suyu için.
Musluk suyu
İstanbul’da kullandığınız
plastik şişedeki su hangisi olursa olsun
100 kat iyidir.
İSKİ’nın her ay İstanbul’daki bütün su havzalarının sağlık raporları internette yayınlanıyor. Biz geçen sene NTV’de bir su programı yapmıştık ve NTV Yıldız Teknik Üniversitesinde piyasadan topladığı suları bakteriyolojik incelemeye gönderdi. Hepsinde mikrop çıktı. Hepsinde istisnasız. Yani siz sağlıklı olsun, temiz olsun çocuğum mikropsuz su içsin diye mikroplu suyu paranızla içiyorsunuz. Bıraktım vazgeçtim mikroptan, kanser yapıyor. Almanya’da geçen sene ocak ayında Avrupa birliğinin gıda güvenliği merkezi vardır EFSA ocak 2010a kadar Bisfenol_A’nın sağlık sakıncası olmadığını iddia ediyordu. Ama toplum baskısıyla mayıs ayında biz bu işi araştıracağız dediler ve ekim ayında biberonlarda Bisfenol-A’nın kullanımını yasakladılar. Tamam, da biberonda yasakladın e çocuğuna Bisfenol-A’lı su bidonundan su katmıyor musun mamasını hazırlarken?Isı ve zaman etkisiyle plastiğin defalarca kullanılmasıyla Bisfenol-A’nın suya geçiş oranı çok artıyor. Şimdi su ısınmaz ki diyeceksiniz. Arizona’da yapılan bir çalışmaya göre şehirlerarası su nakli sırasında kamyon içerisindeki su 80 dereceye kadar ısındığı saptanmıştır. 80 dereceye ısınan su o plastikten ne kadar madde çözüyor biliyor musunuz? Sizi de sülalenizi de kanser etmeye yeter. Antalya’da yazın açık havada duran suyun derecesi kaç acaba? Banyo bile yapamazsın o kadar sıcak suyla. Ne olur musluk suyu kullanın. Bırakın şu plastikleri.
- Hocam bazı yiyecekleri plastik poşetlere koyup buzluğa atıyoruz . bu da sakıncalı mı?
- Şimdi bakın naylon folyo polietilen denen bir maddedir ve polietilenin bu güne kadar bir sağlık sakıncası saptanmamıştır. Daha büyük sorun yoğurt kapları. Mesela bazen çay içiyoruz köpük gibi bardaklardan veya uçağa bindiğimizde şeffaf cam gibi çıt diye kırılan plastik bardaklar var hem o polystryne hem köpük gibi olan bardaklar da polystryne onlardan stryne çayımıza geçiyor o da kanser yapıyor.
Şimdi plastik yoğurt kaplarında, ben anlata anlata zannediyorum bazı firmalar artık polipropilen kullanmaya başladı. Kabın altına baktığımız zaman veya yanına baktınız zaman bir üçgen göreceksiniz. Üç oktan oluşan bir üçgen. Bu geri dönüşüm işaretidir. O üçgenin içinde bir sayı yazar. 5 numara polipropilendir altında da zaten PP yazar. Yoğurt alırken artık markaya göre değil kullandığı plastiğe göre tercihinizi yapın. Ben her yoğurt almaya gittiğimde maalesef aynı firma farklı marketlere farklı plastik gönderebiliyor. Daha ucuz marketlere adi plastiklerde, lüks semtlerdeki marketlere daha kaliteli plastikte gönderiyor. Ne acı. Yani ayırım yapıyor.
- Yani hocam üçgenin içinde 5 miyazması lazım?
- Evet polipropilen
- 1,5 litrelik su şişelerinde 1 yazıyor.
- Evet, işte o PET polietilen tereftalat, kötü, 1 numara kötü. Evde 19 litrelik bidonların altına bakın. Onda da 7 yazar. 7 diğer plastikler anlamına gelir. Diğer plastiklerin içinde 6-7 farklı plastik vardır bunlardan bir tanesi de polikarbondur onun için üçgenin altında PC kısaltması vardır.
Bu günlük de bu kadar…..
Prof. Dr. Kenan DEMİRKOL
“YAĞ” ve “ŞEKER”
Eğer hayvan merada %100 yeşillikle besleniyorsa, asla başka yabancı gıda almıyorsa, o tereyağı dünyanın en iyi yağıdır. Zeytinyağından da iyidir. Ama marketten satın aldığınız tereyağı ahırda beslenen, pancar küspesi, mısır silajı veya başka tahıllarla beslenen hayvanların yağıdır…
Sizin sağlığınızı korumak için ne yediğinize bakmanız lazım. İşte temel hatalardan biri yağ seçimi.
Biz ayçiçek yağı, mısırözü yağı, margarin veya endüstriyel tereyağı yediğimiz sürece hasta olmaya mahkumuz.
Elimizde iki tane yağ var şu anda. Bir, zeytinyağı; iki, %100 mera sütünden yapılmış tereyağı. Peki fındık yağını nereye sokacağız? Bu liste içinde bakın fındık yağının yağ asit içeriği, yani temel yağ bileşimi zeytinyağına çok yakındır. Hasta edici bir yağ değildir. Ama zeytini sıkıyorsun, yağını elde ediyorsun. Fındığı eziyorsun, püre haline getiriyorsun, 80 dereceye ısıtıyorsun, eter katıyorsan, yağını öyle elde ediyorsun. Hangisi tercih edilir? Zeytinyağı tabii ki. Yani fındık yağını eve sokmanın bir alemi yok. Ha zeytinyağının tadına hiç tahammül edemiyorsan o zaman rafine zeytinyağı kullanabilirsin. O da işte fındık yağıyla aynı yöntemle elde edilir. Yani piyasa değeri olmayan, çok koyu, kokulu zeytin yağlar fabrikaya gönderilir. Onlar da 70-80 dereceye ısıtılır; sonra da eter katılır; yağ elde edilir. İlk etapta rafine zeytin yağı elde edilir. Hiç kokusu yoktur, hiç tadı yoktur. Eğer bu rafine zeytin yağına, %5 oranında sızma zeytin yağı katarsanız, o zaman riviera tipi zeytinyağı elde etmiş olursunuz. Hani marketlerde görüyorsunuz ya, o fabrika eseri bir yağdır; ayçiçekle filan karışmış değildir. Saf zeytinyağıdır. Ama neden yoksundur biliyor musunuz? Sızma Zeytinyağında var olan antioksidanlardan yoksundur. Çünkü oksitlenme, yani paslanma bütün bizim hastalıkların temelindeki ana unsurdur.
Nasıl açık havada bırakırsan demiri yağmurda paslanır,
ama biz ne yaparız, antipas diye bir boya süreriz paslanmasın diye.
Vücudumuzun da antipasları vardır.
Bunlara biz antioksidan diyoruz.
Antioksidanları ağırlıklı olarak sebze-meyvelerden elde ediyoruz. Zeytinyağı antioksidanlardan çok zengindir ve kalp hastalıklarına karşı koruyuculuğu önemli oranda antioksidanlardan dolayı kaynaklanmaktadır. Ama biz onu ısıttığımız zaman, rafine zeytinyağı elde ettiğimiz zaman, bu unsurları geniş ölçüde kaybediyor. O yüzden mümkün mertebe sızma zeytinyağı kullanmalıyız ve çocuklarımıza da bu tadı alıştırmamız lazım.
İkinci temel hatamıza geçmeden birincisi olan yağ seçimini özetlersek, daha Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinin Trabzon bölümünde, hamsinin zeytinyağı ile kızartıldığının tarifi vardır. Sen 500 sene önce bu topraklarda bunu biliyordun. Ama biz, dış etkilerle doğruyu unutturulduk ve yanlışlara sürüklendik. İşte o yanlışlıklar bizi hastalıklara sürüklüyor. Zaten dünyada bir tek Akdeniz yöresinde yetişiyor. Şimdi Arjantin’de, Çin’de zeytin ağacı yetiştirilmeye çalışılıyor. Biz toprağındayız. 5.000 yıldır bu topraklarda zeytinyağı kullanılıyor. Ne olur biraz özümüze geri dönelim.
İkinci büyük hata şeker. Hayatımızda şeker, insanlık tarihi itibarıyla bakarsanız çok yeni bir olgu.
Peki şeker bir besin maddesi midir?
Değildir.
Çünkü besin maddesini nasıl tanımlıyoruz? İnsanın bedensel ve ruhsal işlevlerini ve çoğalmak için, yani neslini sürdürmek için gerekli maddelere biz besin maddeleri diyoruz. Şeker, insanın herhangi bir işlevini yerine getirmek için gerekli mi?
Evet. Beyin glikozla çalışıyor.
Omurilik hücreleri glikozla çalışıyor.
Eritrosit dediğimiz alyuvarlar glikozla çalışıyor.
Enerji kaynağı olarak glikozu kullanıyor.
Peki dışarıdan şeker alıp da daha akıllı olan bir insan gördünüz mü?
Hani beyin glikozla çalışıyor ya, şeker yediği için daha akıllı olan bir insan gördünüz mü? Veya sperm, enerji kaynağı olarak früktozu kullanıyor. Meyve yiyip de daha müthiş erkek olanı gördünüz mü? Çünkü;
insanın gereksinimi olan glikozu da früktozu da
vücut kendisi üretiyor.
Dışarıdan asla alınmasına gerek yok.
Dolayısıyla biz şeker yediğimiz zaman
tamamen sadece damak zevkimiz için yiyoruz.
Asla hiçbir bedensel ihtiyacımız yok.
O yüzden şekere boş kalori denir. Yani gereksiz yere aldığımız kalori. E bugün bakın şimdi son bir hafta içinde yediklerinize, ne kadar boş kalori aldınız? Çok… Niye?… Hasta olmak için, Sadece hasta olmanıza katkıda bulundu. Bir de son zamanlarda pancardan elde edilen şeker de bir yana bırakıldı; daha ucuz olsun diye mısırdan elde edilen şeker kullanılmaya başlandı. Fruktozdan zengin mısır şurubu. Ne yazık ki, bizim gıda tüzüğümüzde farklı şekerlerin farklı adlandırılması zorunluluğu yok. Şeker şekerdir mantığıyla ister nişasta bazlı şeker yani mısır nişastasından elde edilmiş şeker olsun ister pancar şekeri ister … şekeri olsun hepsinin üstünde şeker yazılması yeterli.
Halbuki
mısırdan elde edilen fruktozdan zengin mısır şurubu,
aynı miktar kaloride bile olsa normal şekere göre
% 46 daha şişmanlatıcı
Özellikle karın bölgesi yağlanmasına yol açıyor. Bu bilimsel olarak kanıtlandı.
Dünyanın en saygın üniversitelerinden biri, Amerika’da bir teknik üniversitenin bir öğretim üyesinin sözünü ödünç alarak size söylemek istiyorum “Yaşadığımız çağ, akademik kapitalizm.” Yani sermaye sahiplerinin akademisyenleri satın alması sonucu, toplumla paylaşmak istediklerini akademisyenlere söylettirdikleri çağdayız.. Yani satılmış insanların çağı. Satılmış bilim insanlarının çağındayız.
Üçüncüsü ise karaciğer yağlanması. Ama ne tür bir yağlanma? Alkolizm dışı bir yağlanma. O yüzden biz buna alkol dışı karaciğer yağlanması deniyor. Ve alkol dışı karaciğer yağlanması, özel tipli bir siroza neden oluyor. Atatürk’ün öldüğü siroz hastalığı var ya. Özel bir tipte siroz hastalığı, kriptojenik siroz deniyor buna. Amerika’da son otuz yıl içinde üç kat artan karaciğer kanserinin de kriptojenik siroz sonucu olduğu belirtiliyor. Yani sonuçta Amerika’da son 30 yılda üç kattan fazla görülen karaciğer kanserinin sebebi mısır şurubudur. Bu, bu kadar açıkken bizim bakanlığımız dün yaptığı açıklamada hiçbir bilimsel kanıt sunulamamıştır diyor. Benim 110 tane bilimsel yayın kullanarak yazdığım, on yedi sayfalık raporu da çiğneyerek bunu yapmış. 17 sayfalık rapor gönderdim onlara. 110 tane de literatür ekledim. Ama neoliberalizmdeki iktidarlar sermayenin iktidarıdır; vatandaşın iktidarı değildir. Yurttaşın iktidarı değildir...
Ne olur çocuklarınızı mısır şurubundan uzak tutun.
Hem şekerden uzak tutun ama özellikle de yani gofret, bisküvi kek
dışardan alacağına az şekerli bir keki evde kendin yap.
Yani ambalajlı bir ürün sunmayın çocuklarınıza.
Bugün gıda sanayisinde
sadece ve sadece aksi belirtilmediği takdirde mısır şurubu kullanılıyor. Dondurmalarda o kullanılıyor, hazır aldığınız baklavanın şerbeti bile mısır şurubundan.
Kartal’da onun fabrikası var Ülker’le Cargill firmalarının ortak kurdukları bir fabrika. Baklava şerbeti bile oradan geliyor. Çocuklarınıza illa tatlı bir şey yedirecekseniz, ne olur evde kendiniz yapın ve olabildiğince az şekerli yapın. Çünkü total olarak da şeker zararlı zaten, yani;
insanın
zarar görmeden günde tüketebileceği
şeker miktarı 30 gramdolayındadır.
30 gram, 8 kesme şekeri yapar.
Ama bu şekerin içinde ne yazık ki meyve de var, bal da var, yani siz kahvaltıda bir tatlı kaşığı bal yediyseniz, hakkınız 7 ye düştü. Bu hakkınızı ağırlıklı olarak meyve olarak değerlendirin. Eğer bugün hiç şeker yememişseniz, bal dahi yememişseniz, çayınıza hiç şeker koymamışsanız, başka hiçbir şeker kaynağı da yoksa, 8 kesme şekerin karşılığı 300 gram portakal veya 300 gram elma veya 400 gram kiraz veya vişne veya 100 gram kadar muz, incir veya üzüm yiyebilirsiniz. Ama sadece 100 gram. Yani mandalina zamanı koy hanım önüme bir kilo mandalinayı ben bunu yiyeyim bu sağlıklı değil. Siz sınırsızca sebze yiyebilirsiniz ama meyve sınırlı yemeniz lazım. Meyvenin fazlası da şişmanlatır. Ve zararlıdır, karaciğer yağlanması yapar….. Yani meyve tek başına bile hem karaciğer yağlanması, hem karın tipi şişmanlık yapabilir. Karın tipi şişmanlığın çok özel bir yeri vardır. Bağırsak çevresindeki iç organların çevresindeki yağlar hormonal etkin yağlardır ve bu hormonal etkin yağlar ne yazık ki kanser oluşumunda da, kalp-damar hastalığı oluşumunda da etkindir. O yüzden eşit bir şişmanlık, yani kollar bacaklar her taraf eşit ama karın büyümemiş. Bu şişmanlığa çok itirazım yok.
Karın tipi şişmanlık
eşittir şeker hastalığı,
eşittir kalp hastalığı,
eşittir kanser.
O yüzden göbekler inecek. Göbekler inmediği sürece sağlıklı olma şansımız yok. Göbekleri indirmek içinde şekerden uzak duracağız. Çünkü en çok karın tipi şişmanlık yapan früktozdur. Bizim yediğimiz pancar şekerinin de yarısı früktozdur. Yediğimiz meyvenin şekerinin de yarısı früktozdur. Biz früktozu azaltmak zorundayız. Karın tipi şişmanlığı, dolayısıyla kalp hastalığı, kanser, inme gibi hastalıklardan kurtulmak istiyorsak karnımız inecek.
- Esmer şeker hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Bakın bütün şekerler esmerdir. Üretim aşamasında karamelize olur. O yüzden esmerdir ama yıkandıkça üzerindeki karamel atılır, rafine edildikçe beyazlaşır. Yani senin dediğin esmer şeker, yediğin beyaz şekerin üretimdeki bir önceki aşamasıdır. Sadece ticari bir tuzak. Daha yüksek fiyata satabilmek için ticari bir tuzak……
Şimdi karaciğer yağlanmasının önemli bir bölümü selim seyredebilir. Yani her hangi bir sorun yaratmadan da insan ömrünü bununla sürdürebilir. Ama bir bölümü yine hatalı beslenmenin devam etmesi koşuluyla, yağlı karaciğer iltihabına dönüşebilir. Alkol dışı yağlı karaciğer iltihaplanmasıdır bu hastalığın adı. Ciddi karaciğer yetersizliği, siroz karaciğer kanseri aşamasıdır. Bazen yağlı karaciğer iltihabı olmadan da sadece yağlı karaciğer aşamasında da bazı hastalıklar çıkabilir ama yağlı karaciğeriniz varsa iki yol var sizin önünüzde; biri nispeten hayatınızı idame edeceğiniz bir yol öbürü de ölümdür. O yüzden ne yapıp yapıp karaciğer yağlanmasını tedavi ettirmelisiniz. Bunun da temelinde şekeri tümüyle sıfırlamanız geliyor. Ancak iki yıl gibi bir süre içinde toparlayabilirsiniz……
Şeker kesmeyi dile getirdiğimiz zaman
karaciğer yağlanması açısından,
o zaman nişastayı da kesmemiz lazım.
Çünkü nişasta, daha ağzımızda çiğnendiğinde tükürükle glikoza dönüşür. Şekerdir; yani nişasta da şekerdir.
- Kolesterolün karaciğer yağlanmasıyla bir ilgisi var mı?
- Kolesterol olmazsa hayat olmaz. Bütün hormonlarımızın ham maddesi kolesteroldür. O yüzden zaten anne sütünde kolesterol çok yüksektir. Çocuğun hormonlarının üretilmesi için başlangıçta anneden aldığı kolesterole ihtiyacı vardır.
Kolesterol masum bir maddedir.
Ama oksitlenirse oksikolesterole dönüşür
ve damar sertliği yapar.
Peki oksitleyen ne?
Şeker.
Yedikten sonra şeker trigliseride dönüşür. Yağdır o ve o trigliseritten kolesterolü oksitleyerek damar sertliği yapar bir. İki;
ayçiçeği yağı,
mısır özü yağı
veya margarinden
elde edilen trans yağ asitleri
kolesterolü oksitler ve böylece
damar sertliği oluşur.
Üç, yapay yemle beslenen hayvanların sütünde de iç yağı vardır. Damar sertliği yapıcı doymuş yağ asitleri vardır, bunlar kolesterolü oksitler ve hasta eder bizleri. Şimdi hayvanın merada otlarsa ayçiçeği yağı mısırözü yağı margarin kullanmazsan şekeri de azaltırsan senin damar sertliği olma şansın kalmıyor. Kolesterolün ne olursa olsun. Ama bu bilgi kolesterol ilacı üreten Amerikan şirketlerinin işine gelmiyor.
yılda sadece kolesterol ilacı satımından
50 milyar dolar elde ediyorlar.
O yüzden de Amerikan tıbbı bize ne emrediyor? Kolesterol ilacı ver diyor. Bakın gazetelere yansıyan bir gerçek var. Nasıl bizim Sağlık Bakanlığımız bir bilimsel kurul kurdu, Amerika’da da böyle bir bilimsel kurul kuruldu ve “Normal kolesterol düzeyi kaçtır?” sorusuna bilim kurulu yanıt versin istendi. Ve de normalin çok altı bir değer, 200 mü kabul ediliyor normal,150 gibi bir değer ileri sürdüler. Sonradan ortaya çıktı ki bilim kurulunda yer alan 9 öğretim üyesinin dokuzu da ilaç şirketlerinden rüşvet almışlar.
- Hocam kızartmalarda ne tip yağ kullanmak gerekir?
- Kesinlikle zeytinyağı, kesinlikle.
- Peki, zeytinyağının yanma derecesi ayçiçeği yağından yüksek midir?
- 240 derece, ayçiçeği yağından çok daha yüksektir. Tava ısısı normal şartlarda 180 dereceyi çok az aşar. O yüzden rahatlıkla zeytinyağını kullanabilirsiniz ama dumanlaşma derecesi diye teknik jargonda adlandırılır sızma zeytinyağını kullandığınız zaman çok daha düşük derecelerde dumanlanma görürsünüz. O su buharıdır. Su buharıdır ve içindeki bazı organik maddeler yanar, koku maddeleri tat maddeleri yanar. O yüzden o, yağın yandığı anlamında değildir. Ne olur yanılmayın. Yağ yanmıyor. İçindeki bazı koku, renk maddeleri yanıyor. 240 dereceye kadar dayanan bir yağdır……
- Bir dinleyicinin elindeki pet şişeden su içtiğini gören hoca,
- Şimdi içtiğiniz su ile neler elde ettiğinizi de gözden geçirelim ve bu günkü toplantıyı kapatalım.
O polietilen tereftalat maddesinden üretilmiş
yani pet şişenin içindeki stalatlar
suyun içine karışmış bulunuyor.
Ayrıca o plastiği yumuşatmak için
antimon denen bir ağır metal kullanılmıştır
o da suyun içine karışıyor
dolayısıyla siz hem stalat,
hem de antimon içmiş oldunuz şu anda.
Peki, ne yapar bunlar size? Bunlar hormon bozucular diye geçer. Sizin vücudunuzda bir takım hormonal bozukluklar yaratır. Bu hormonal bozuklukların bir bölümü, örnek, östrojen etkisini göstererek 5 yaşında çocukların adet görmesine sebep olur. İki buçuk yaşında bir çocuk getirdiler Lüleburgaz’dan adet görüyor. İki buçuk yaşında. Hamile bir kadın östrojen etki gösteren bir hormonal bozucuyu aldığı zaman, o madde özellikle bu 19 litrelik su bidonlarında onlar polikarbon denen bir plastiktir ve ham madde olarak Bisfenol-A denen bir maddeden üretilir. Bisfenol-A’nın meme kanseri yaptığı 1930 yılından beri bilindiği halde ve 130 tane bilimsel yayın olduğu halde bunun hakkında hala biz o bidonlardan su içmeye mahkum bırakılıyoruz. Bisfenol-A hamile bir kadının karnındaki çocuğun beynindeki cinsiyet ayrım merkezine gittiğinde çocuğun homoseksüel olma olasılığı çok yükseliyor. Meme kanseri riski çok yükseliyor erkekse prostat kanseri riski normal bunla temas etmemiş insana göre 3 kat artıyor.
Yani musluk suyu için Allah aşkına.
- Arıtıcılar hocam?
- Paranız varsa arıtıcı kullanın. Ama paranız yok arıtıcı alamıyorsunuz, musluk suyu için.
Musluk suyu
İstanbul’da kullandığınız
plastik şişedeki su hangisi olursa olsun
100 kat iyidir.
İSKİ’nın her ay İstanbul’daki bütün su havzalarının sağlık raporları internette yayınlanıyor. Biz geçen sene NTV’de bir su programı yapmıştık ve NTV Yıldız Teknik Üniversitesinde piyasadan topladığı suları bakteriyolojik incelemeye gönderdi. Hepsinde mikrop çıktı. Hepsinde istisnasız. Yani siz sağlıklı olsun, temiz olsun çocuğum mikropsuz su içsin diye mikroplu suyu paranızla içiyorsunuz. Bıraktım vazgeçtim mikroptan, kanser yapıyor. Almanya’da geçen sene ocak ayında Avrupa birliğinin gıda güvenliği merkezi vardır EFSA ocak 2010a kadar Bisfenol_A’nın sağlık sakıncası olmadığını iddia ediyordu. Ama toplum baskısıyla mayıs ayında biz bu işi araştıracağız dediler ve ekim ayında biberonlarda Bisfenol-A’nın kullanımını yasakladılar. Tamam, da biberonda yasakladın e çocuğuna Bisfenol-A’lı su bidonundan su katmıyor musun mamasını hazırlarken?Isı ve zaman etkisiyle plastiğin defalarca kullanılmasıyla Bisfenol-A’nın suya geçiş oranı çok artıyor. Şimdi su ısınmaz ki diyeceksiniz. Arizona’da yapılan bir çalışmaya göre şehirlerarası su nakli sırasında kamyon içerisindeki su 80 dereceye kadar ısındığı saptanmıştır. 80 dereceye ısınan su o plastikten ne kadar madde çözüyor biliyor musunuz? Sizi de sülalenizi de kanser etmeye yeter. Antalya’da yazın açık havada duran suyun derecesi kaç acaba? Banyo bile yapamazsın o kadar sıcak suyla. Ne olur musluk suyu kullanın. Bırakın şu plastikleri.
- Hocam bazı yiyecekleri plastik poşetlere koyup buzluğa atıyoruz . bu da sakıncalı mı?
- Şimdi bakın naylon folyo polietilen denen bir maddedir ve polietilenin bu güne kadar bir sağlık sakıncası saptanmamıştır. Daha büyük sorun yoğurt kapları. Mesela bazen çay içiyoruz köpük gibi bardaklardan veya uçağa bindiğimizde şeffaf cam gibi çıt diye kırılan plastik bardaklar var hem o polystryne hem köpük gibi olan bardaklar da polystryne onlardan stryne çayımıza geçiyor o da kanser yapıyor.
Şimdi plastik yoğurt kaplarında, ben anlata anlata zannediyorum bazı firmalar artık polipropilen kullanmaya başladı. Kabın altına baktığımız zaman veya yanına baktınız zaman bir üçgen göreceksiniz. Üç oktan oluşan bir üçgen. Bu geri dönüşüm işaretidir. O üçgenin içinde bir sayı yazar. 5 numara polipropilendir altında da zaten PP yazar. Yoğurt alırken artık markaya göre değil kullandığı plastiğe göre tercihinizi yapın. Ben her yoğurt almaya gittiğimde maalesef aynı firma farklı marketlere farklı plastik gönderebiliyor. Daha ucuz marketlere adi plastiklerde, lüks semtlerdeki marketlere daha kaliteli plastikte gönderiyor. Ne acı. Yani ayırım yapıyor.
- Yani hocam üçgenin içinde 5 miyazması lazım?
- Evet polipropilen
- 1,5 litrelik su şişelerinde 1 yazıyor.
- Evet, işte o PET polietilen tereftalat, kötü, 1 numara kötü. Evde 19 litrelik bidonların altına bakın. Onda da 7 yazar. 7 diğer plastikler anlamına gelir. Diğer plastiklerin içinde 6-7 farklı plastik vardır bunlardan bir tanesi de polikarbondur onun için üçgenin altında PC kısaltması vardır.
Bu günlük de bu kadar…..
Prof. Dr. Kenan DEMİRKOL
14 Temmuz 2013 Pazar
BUNU OKUMANIZ SADECE BİR DAKİKANIZI ALIR!!! PAYLAŞMAKSA NİCE HAYATLAR KURTARIR
Ben kendime düşeni yaptım, Siz de yapar mısınız???
Barbekü esnasında JANE tökezledi ve düştü,onu temizlediler. Biraz sarsılmış görünse de Jane akşamın geri kalanını eğlenerek geçirdi.
Jane'in kocası daha sonra telefonla arayarak eşinin hastaneye kaldırıldığını söyledi (akşam 06:00'da Jane öldü.) Barbekü'de felç geçirmişti. Eğer felç'in işaretlerini tanımlayabilselerdi, belki de Jane şu anda aramızda olacaktı; bazıları ölmüyor, ama çaresiz ve ümitsiz bir durumda kalıyorlar!
Bir nörolog felç vakalarını inmenin geldiği zamandan üç saat içinde müdahale edebilse felcin etkilerini tamamen geri çevirebileceğini söylüyor.
PÜF NOKTASININ felcin tanımlanması, teşhis edilmesi ve üç saat içinde hastanın medikal bakımının başlaması olduğunu söylüyor.
• FELCİN tanımlanmasında ÜÇ TEST: "S.T.R."
Bazen felcin semptomlarının tespit edilmesi zordur. Bilinçsiz olmak malesef felakettir. Felç hastası, eğer yakınındaki kişiler tarafından felcin semptomları teşhis edilemezse, ciddi beyin hasarına maruz kalır.
Doktorlar yakında bulunan herhangi birinin ÜÇ BASİT SORU sorarak felci teşhis edebileceğini söylüyor:
S *Gülümsemesini söyleyin (Smile)
T *Basit bir cümle kurmasını söyleyin (Talk)
(örn. Bu gün dışarısı güneşli.)
R *Her iki kolunu kaldırmasını söyleyin. (Raise)
Hasta bu görevlerin herhangi birini yapmakta zorlanıyorsa, derhal acil servis numarasını arayın ve semptomları almaya gelenlere söyleyin.
•Felcin yeni işareti: Dilinizi çıkarın!
DİKKAT: Felcin birbaşka işareti şudur: Hastaya dilini çıkarmasını söyleyin. Eğer dil kıvrılmışsa veya bir tarafa doğru yatmışsa bu da felç işaretlerindendir.
Bir kardiyolog bu mektubu her alanın 10 kişiye iletmesi halinde iletenin en azından bir hayat kurtaracağını söylüyor.
Ben kendime düşeni yaptım, Siz de yapar mısınız???
OKUDUYSAN BAŞKALARI DA OKUSUN DİYE PAYLAŞ!!
Barbekü esnasında JANE tökezledi ve düştü,onu temizlediler. Biraz sarsılmış görünse de Jane akşamın geri kalanını eğlenerek geçirdi.
Jane'in kocası daha sonra telefonla arayarak eşinin hastaneye kaldırıldığını söyledi (akşam 06:00'da Jane öldü.) Barbekü'de felç geçirmişti. Eğer felç'in işaretlerini tanımlayabilselerdi, belki de Jane şu anda aramızda olacaktı; bazıları ölmüyor, ama çaresiz ve ümitsiz bir durumda kalıyorlar!
Bir nörolog felç vakalarını inmenin geldiği zamandan üç saat içinde müdahale edebilse felcin etkilerini tamamen geri çevirebileceğini söylüyor.
PÜF NOKTASININ felcin tanımlanması, teşhis edilmesi ve üç saat içinde hastanın medikal bakımının başlaması olduğunu söylüyor.
• FELCİN tanımlanmasında ÜÇ TEST: "S.T.R."
Bazen felcin semptomlarının tespit edilmesi zordur. Bilinçsiz olmak malesef felakettir. Felç hastası, eğer yakınındaki kişiler tarafından felcin semptomları teşhis edilemezse, ciddi beyin hasarına maruz kalır.
Doktorlar yakında bulunan herhangi birinin ÜÇ BASİT SORU sorarak felci teşhis edebileceğini söylüyor:
S *Gülümsemesini söyleyin (Smile)
T *Basit bir cümle kurmasını söyleyin (Talk)
(örn. Bu gün dışarısı güneşli.)
R *Her iki kolunu kaldırmasını söyleyin. (Raise)
Hasta bu görevlerin herhangi birini yapmakta zorlanıyorsa, derhal acil servis numarasını arayın ve semptomları almaya gelenlere söyleyin.
•Felcin yeni işareti: Dilinizi çıkarın!
DİKKAT: Felcin birbaşka işareti şudur: Hastaya dilini çıkarmasını söyleyin. Eğer dil kıvrılmışsa veya bir tarafa doğru yatmışsa bu da felç işaretlerindendir.
Bir kardiyolog bu mektubu her alanın 10 kişiye iletmesi halinde iletenin en azından bir hayat kurtaracağını söylüyor.
Ben kendime düşeni yaptım, Siz de yapar mısınız???
OKUDUYSAN BAŞKALARI DA OKUSUN DİYE PAYLAŞ!!
12 Temmuz 2013 Cuma
Alüminyum folyo sizi hasta edebilir
Alüminyum folyo sizi hasta edebilir
Alzheimer hastalığı son zamanlarda giderek artmakta nedeni tam olarak belli olmasa da yapılan çalışmalar gösteriyor ki alzheimerlı hastaların beyin dokusunda yüksek oranda alüminyum bulunmaktadır.
Alüminyum folyo veya kaplarda yemek pişirmeyin
Alüminyum tencerelerde yemek yapmak, alüminyum folyo veya kapları içerisinde yemeğe ısıl işlem uygulamakla tüketilecek besine daha çok alüminyum geçmesine neden olacaktır. Ayrıca bu şekilde pişmiş bir yemeğin yanında asidik bir besin varsa örneğin bol limonlu bir salata veya portakal suyu gibi alüminyum emilimi daha da hızlanacaktır.
Alüminyumu birçok yoldan alabilmekteyiz
Alüminyum birçok paketlenmiş ürün içerisinde, kullandığımız şampuanlarda, antiperspirant ve deodorantlarda, bazı ilaçlarda hatta eser miktarda içtiğimiz su ve çay içerisinde dahi bulunmaktadır ama emilimi folyo veya kapları kadar olmamakta.
Alüminyum folyo sizi hasta edebilir
Alzheimer hastalığı son zamanlarda giderek artmakta nedeni tam olarak belli olmasa da yapılan çalışmalar gösteriyor ki alzheimerlı hastaların beyin dokusunda yüksek oranda alüminyum bulunmaktadır.
Alüminyum folyo sizi hasta edebilir
Alzheimer hastalığı son zamanlarda giderek artmakta nedeni tam olarak belli olmasa da yapılan çalışmalar gösteriyor ki alzheimerlı hastaların beyin dokusunda yüksek oranda alüminyum bulunmaktadır.
Alüminyum folyo veya kaplarda yemek pişirmeyin
Alüminyum tencerelerde yemek yapmak, alüminyum folyo veya kapları içerisinde yemeğe ısıl işlem uygulamakla tüketilecek besine daha çok alüminyum geçmesine neden olacaktır. Ayrıca bu şekilde pişmiş bir yemeğin yanında asidik bir besin varsa örneğin bol limonlu bir salata veya portakal suyu gibi alüminyum emilimi daha da hızlanacaktır.
Alüminyumu birçok yoldan alabilmekteyiz
Alüminyum birçok paketlenmiş ürün içerisinde, kullandığımız şampuanlarda, antiperspirant ve deodorantlarda, bazı ilaçlarda hatta eser miktarda içtiğimiz su ve çay içerisinde dahi bulunmaktadır ama emilimi folyo veya kapları kadar olmamakta.
Alüminyum folyo sizi hasta edebilir
Alzheimer hastalığı son zamanlarda giderek artmakta nedeni tam olarak belli olmasa da yapılan çalışmalar gösteriyor ki alzheimerlı hastaların beyin dokusunda yüksek oranda alüminyum bulunmaktadır.
Alzheimer hastalığı son zamanlarda giderek artmakta nedeni tam olarak belli olmasa da yapılan çalışmalar gösteriyor ki alzheimerlı hastaların beyin dokusunda yüksek oranda alüminyum bulunmaktadır.
Alüminyum folyo veya kaplarda yemek pişirmeyin
Alüminyum tencerelerde yemek yapmak, alüminyum folyo veya kapları içerisinde yemeğe ısıl işlem uygulamakla tüketilecek besine daha çok alüminyum geçmesine neden olacaktır. Ayrıca bu şekilde pişmiş bir yemeğin yanında asidik bir besin varsa örneğin bol limonlu bir salata veya portakal suyu gibi alüminyum emilimi daha da hızlanacaktır.
Alüminyumu birçok yoldan alabilmekteyiz
Alüminyum birçok paketlenmiş ürün içerisinde, kullandığımız şampuanlarda, antiperspirant ve deodorantlarda, bazı ilaçlarda hatta eser miktarda içtiğimiz su ve çay içerisinde dahi bulunmaktadır ama emilimi folyo veya kapları kadar olmamakta.
Alüminyum folyo sizi hasta edebilir
Alzheimer hastalığı son zamanlarda giderek artmakta nedeni tam olarak belli olmasa da yapılan çalışmalar gösteriyor ki alzheimerlı hastaların beyin dokusunda yüksek oranda alüminyum bulunmaktadır.
Sakın okumadan geçme hatta sayfadaki arkadaş gördüysen OKU....
DİKKAT Bunları Biliyor muydunuz?
Bir çok hastalığın ana sebebini anlamak için, lütfen aşağıda aktarılan bilgileri dikkatlice ve özenle okuyalım, paylaşalım.
* Vücut su kıtlığı çektiğinde kandaki suyu kullanırsa,
YÜKSEK TANSİYON hastalığına yakalanırız.
* Vücut su kıtlığı çektiğinde omurlardaki suyu kullanırsa,
BEL VE BOYUN FITIĞI hastalığına yakalanırız.
* Vücut su kıtlığı çektiğinde kemiklerdeki suyu kullanırsa,
gut - atrit gibi romatizmal hastalıklara yakalanırız.
* Vücut su kıtlığı çektiğinde akciğerdeki suyu kullanırsa,
ASTIM hastalığına yakalanırız.
* Vücut su kıtlığı çektiğinde pankreastaki suyu kullanırsa,
ŞEKER hastalığına yakalanırız.
* Vücut su kıtlığı çektiğinde midedeki suyu kullanırsa,
ÜLSER hastalığına yakalanırız.
* Bağırsaklarda su eksilirse, kabızlık meydana gelir ve
KOLON kanseri olma tehlikesi yaşarız.
* Hücrenin su eksikliği çok artarsa, beynimiz hücreye oksijen göndermeyi keser. Oksijen kesilmesi sonucunda da hücre KANSERLEŞME sürecine girer !!!...
Hasta olmamak için vücüdumuzu susuz bırakmamalıyız.
Alkali - Canlı su içmeliyiz. Alkali ve canlı olmayan sular ne kadar çok içilse de vücut yine susuz kalmaktadır !!!...
Çağımızın en büyük problemi ; içilen ölü sulardır !!!
Hasta değil susuzsunuz .....
OKUDUYSAN BEĞEN BAŞKALARI DA OKUSUN DİYE PAYLAŞ !
Bir çok hastalığın ana sebebini anlamak için, lütfen aşağıda aktarılan bilgileri dikkatlice ve özenle okuyalım, paylaşalım.
* Vücut su kıtlığı çektiğinde kandaki suyu kullanırsa,
YÜKSEK TANSİYON hastalığına yakalanırız.
* Vücut su kıtlığı çektiğinde omurlardaki suyu kullanırsa,
BEL VE BOYUN FITIĞI hastalığına yakalanırız.
* Vücut su kıtlığı çektiğinde kemiklerdeki suyu kullanırsa,
gut - atrit gibi romatizmal hastalıklara yakalanırız.
* Vücut su kıtlığı çektiğinde akciğerdeki suyu kullanırsa,
ASTIM hastalığına yakalanırız.
* Vücut su kıtlığı çektiğinde pankreastaki suyu kullanırsa,
ŞEKER hastalığına yakalanırız.
* Vücut su kıtlığı çektiğinde midedeki suyu kullanırsa,
ÜLSER hastalığına yakalanırız.
* Bağırsaklarda su eksilirse, kabızlık meydana gelir ve
KOLON kanseri olma tehlikesi yaşarız.
* Hücrenin su eksikliği çok artarsa, beynimiz hücreye oksijen göndermeyi keser. Oksijen kesilmesi sonucunda da hücre KANSERLEŞME sürecine girer !!!...
Hasta olmamak için vücüdumuzu susuz bırakmamalıyız.
Alkali - Canlı su içmeliyiz. Alkali ve canlı olmayan sular ne kadar çok içilse de vücut yine susuz kalmaktadır !!!...
Çağımızın en büyük problemi ; içilen ölü sulardır !!!
Hasta değil susuzsunuz .....
OKUDUYSAN BEĞEN BAŞKALARI DA OKUSUN DİYE PAYLAŞ !
6 Temmuz 2013 Cumartesi
organların yanilenmesi...
ORGANLARIN YENİLENMESİ
Bilim adamları, vücuttaki organların yaşlanma sürecini aydınlattı. Göz ve beyin dışında kalan tüm organlar kendini yenileyebiliyor ve böylece vücudumuz hayat boyu 10 yaşın altında kalmayı başarabiliyor.
İngiltere’de yayınlanan Daily Mail gazetesinin haberine göre bu durumun nedeni, hücrelerin yenilenmesi yani eski hücrelerin yerini yeni hücrelerin alması olarak açıklanıyor.
Ancak bu “kalıcı gençlik” durumundan nasibini alamayan şanssız organlar da yok değil. Beyin, gözler ve sinir sistemi kendini yenileyemiyor.
Beyinde; koku alma ve öğrenme merkezleri haricindeki diğer hücreler, tıpkı tam anlamıyla oluşumunu tamamladıktan sonra yenilenemeyen sinir sistemi ve kornea haricinde yenilenemeyen gözler gibi, yaşlanmaya karşı direnemiyor.
KALP KENDİNİ 20 YILDA YENİLİYOR
Yıllarca kalbi oluşturan hücrelerin doğduktan sonra değişmediği sanıldı.
Ancak New York Üniversitesi’nden Dr. Piero Anversa tersini ispatlamayı başardı. Kalbin kendini yenilediğini belirten Anversa bunun en az 20 yıl aldığını kaydetti.
SAÇLAR KENDİSİNİ 3-6 YILDA YENİLİYOR
Yaklaşık 100 bin adet olan saçların her bir teli ayda 1.25 santimetre uzuyor.
Dolayısıyla saçların kaç yaşında olduğu da saçın uzunluğuna göre değişiyor.
MİDE DUVARI KENDİSİNİ 3-5 GÜNDE YENİLİYOR
Midedeki asit karşısında hücrelerin dirençli olmadığını belirten İsveç-Karolinska Enstitüsü’nden Jonas Frisen, hücrelerin 3 ila 5 gün arasında yenilendiğini vurguladı.
Ancak nikotin, hücrelerin yenilenmesini ağırlaştırıyor.
BAĞIRSAK KENDİSİNİ 2-5 GÜNDE YENİLİYOR
Midede olduğu gibi bağırsaklarda da hücrelerin zor şartlar altında olduğunu söyleyen İsveçli Dr. Frisen
bu hücrelerin hızla yenilendiklerini ve bu sürenin 2 ila 5 gün arasında değiştiğini ifade etti.
İSKELET SİSTEMİ KENDİSİNİ 10 YILDA YENİLİYOR
İskelet de vücudun sürekli kendini yenileyen bölümlerinden biri.
Kemiklerin 10 yılda bir tam anlamıyla kendini yenilediği tahmin ediliyor.
DİL KENDİSİNİ 10 GÜNDE YENİLİYOR
Tat moleküllerini sinirler yoluyla beyne ileten dilde bulunan 10 bin tomurcuğun her birinde 50 hücre bulunuyor.
Bu hücreler her 10 günde bir kendini yeniliyor.
KARACİĞER KENDİSİNİ 6 AYDA YENİLİYOR
Yağ, protein, şeker ve kan yapımı için gerekli olan maddeleri depolayan karaciğer vücudun en güçlü organlarından biri.
İngiltere Karaciğer Vakfı tarafından yapılan açıklamaya göre karaciğerin kendini yenileme süresi 6 ay.
AKCİĞER KENDİSİNİ 1 YILDA YENİLİYOR
Akciğerde hücreler farklı periyotlarda yenileniyor. Bu da havanın temizliğine, sigara içilip içilmemesine göre değişiyor.
Yenilenme süresi ise altı ayla bir yıl arasında…
GÖZLER YENİLENMİYOR
Gözler, kornea tabakası haricinde kendini yenileme özelliğine sahip değil. Zaman geçip yaş ilerledikçe gözleriniz de sizinle birlikte yaşlanıyor.
Aynı şekilde beyin hücreleri de kendini yenileyemiyor ve yaşlanıyor.
Hangi Saatlerde Hangi Organlarımız Yenileniyor?
Yaşam şeklimizi de bu saatlere göre düzenlediğimiz takdirde bu yenilenmeye katkıda bulunabilirsiniz. Örneğin akşam saat 11 de uyumazsak, saat 11 de kendini yenilemeye başlayan safra kesesi bu görevini yapamaz, ve ertesi günü yeterli performansta çalışamaz. Bununla birlikte göz altındaki torbalar ve şişkinlikler safra kesesinde çamur veya taş olduğunun bir belirtisi olabilir. Bunun için en az haftada 3 gece saat 11 de uyumamız gereklidir.
İşte organlar ve saatleri:
23 – 01 arası : Safra Kesesi
01 – 03 arası : Karaciğer
03 – 05 arası: Akciğer
05 – 07 arası : Kalın bağırsak
07 – 09 arası : Mide
09 – 11 arası : Dalak, Pankreas
11 -13 arası : Kalp
13 -15 arası : İnce bağırsak
15 -17 arası : Mesane
17 -19 arası : Böbrek
19 -21 arası : Kalp Kası
21 – 23 arası : Bedenin Isıtılması
Bilim adamları, vücuttaki organların yaşlanma sürecini aydınlattı. Göz ve beyin dışında kalan tüm organlar kendini yenileyebiliyor ve böylece vücudumuz hayat boyu 10 yaşın altında kalmayı başarabiliyor.
İngiltere’de yayınlanan Daily Mail gazetesinin haberine göre bu durumun nedeni, hücrelerin yenilenmesi yani eski hücrelerin yerini yeni hücrelerin alması olarak açıklanıyor.
Ancak bu “kalıcı gençlik” durumundan nasibini alamayan şanssız organlar da yok değil. Beyin, gözler ve sinir sistemi kendini yenileyemiyor.
Beyinde; koku alma ve öğrenme merkezleri haricindeki diğer hücreler, tıpkı tam anlamıyla oluşumunu tamamladıktan sonra yenilenemeyen sinir sistemi ve kornea haricinde yenilenemeyen gözler gibi, yaşlanmaya karşı direnemiyor.
KALP KENDİNİ 20 YILDA YENİLİYOR
Yıllarca kalbi oluşturan hücrelerin doğduktan sonra değişmediği sanıldı.
Ancak New York Üniversitesi’nden Dr. Piero Anversa tersini ispatlamayı başardı. Kalbin kendini yenilediğini belirten Anversa bunun en az 20 yıl aldığını kaydetti.
SAÇLAR KENDİSİNİ 3-6 YILDA YENİLİYOR
Yaklaşık 100 bin adet olan saçların her bir teli ayda 1.25 santimetre uzuyor.
Dolayısıyla saçların kaç yaşında olduğu da saçın uzunluğuna göre değişiyor.
MİDE DUVARI KENDİSİNİ 3-5 GÜNDE YENİLİYOR
Midedeki asit karşısında hücrelerin dirençli olmadığını belirten İsveç-Karolinska Enstitüsü’nden Jonas Frisen, hücrelerin 3 ila 5 gün arasında yenilendiğini vurguladı.
Ancak nikotin, hücrelerin yenilenmesini ağırlaştırıyor.
BAĞIRSAK KENDİSİNİ 2-5 GÜNDE YENİLİYOR
Midede olduğu gibi bağırsaklarda da hücrelerin zor şartlar altında olduğunu söyleyen İsveçli Dr. Frisen
bu hücrelerin hızla yenilendiklerini ve bu sürenin 2 ila 5 gün arasında değiştiğini ifade etti.
İSKELET SİSTEMİ KENDİSİNİ 10 YILDA YENİLİYOR
İskelet de vücudun sürekli kendini yenileyen bölümlerinden biri.
Kemiklerin 10 yılda bir tam anlamıyla kendini yenilediği tahmin ediliyor.
DİL KENDİSİNİ 10 GÜNDE YENİLİYOR
Tat moleküllerini sinirler yoluyla beyne ileten dilde bulunan 10 bin tomurcuğun her birinde 50 hücre bulunuyor.
Bu hücreler her 10 günde bir kendini yeniliyor.
KARACİĞER KENDİSİNİ 6 AYDA YENİLİYOR
Yağ, protein, şeker ve kan yapımı için gerekli olan maddeleri depolayan karaciğer vücudun en güçlü organlarından biri.
İngiltere Karaciğer Vakfı tarafından yapılan açıklamaya göre karaciğerin kendini yenileme süresi 6 ay.
AKCİĞER KENDİSİNİ 1 YILDA YENİLİYOR
Akciğerde hücreler farklı periyotlarda yenileniyor. Bu da havanın temizliğine, sigara içilip içilmemesine göre değişiyor.
Yenilenme süresi ise altı ayla bir yıl arasında…
GÖZLER YENİLENMİYOR
Gözler, kornea tabakası haricinde kendini yenileme özelliğine sahip değil. Zaman geçip yaş ilerledikçe gözleriniz de sizinle birlikte yaşlanıyor.
Aynı şekilde beyin hücreleri de kendini yenileyemiyor ve yaşlanıyor.
Hangi Saatlerde Hangi Organlarımız Yenileniyor?
Yaşam şeklimizi de bu saatlere göre düzenlediğimiz takdirde bu yenilenmeye katkıda bulunabilirsiniz. Örneğin akşam saat 11 de uyumazsak, saat 11 de kendini yenilemeye başlayan safra kesesi bu görevini yapamaz, ve ertesi günü yeterli performansta çalışamaz. Bununla birlikte göz altındaki torbalar ve şişkinlikler safra kesesinde çamur veya taş olduğunun bir belirtisi olabilir. Bunun için en az haftada 3 gece saat 11 de uyumamız gereklidir.
İşte organlar ve saatleri:
23 – 01 arası : Safra Kesesi
01 – 03 arası : Karaciğer
03 – 05 arası: Akciğer
05 – 07 arası : Kalın bağırsak
07 – 09 arası : Mide
09 – 11 arası : Dalak, Pankreas
11 -13 arası : Kalp
13 -15 arası : İnce bağırsak
15 -17 arası : Mesane
17 -19 arası : Böbrek
19 -21 arası : Kalp Kası
21 – 23 arası : Bedenin Isıtılması
4 Temmuz 2013 Perşembe
Neden Yatağınızın baş ucunda aspirin Olsun?
Neden yatağınızın başucunda aspirin olsun?
Kalp krizleri hakkında:
Sol kol ağrısı dışında başka işaretleri de var kalp krizinin..
Yoğun ense ağrısı, kusma, terleme de daha seyrek ama
gözardı edilmemesi gereken belirtilerden.
Kalp krizinde göğüste illa ki ağrı olacak diye bir şey yok!!.
Uykularında kalp krizi geçiren çoğu (yaklaşık 60%) insan,
bir daha uyanamadı.
Yine de, yoğun göğüs ağrısı ile de uyanabilirsiniz.
Diyelim ki başınıza geldi, derhal ağzınıza iki aspirin atın
bir damla su ile yutun Sonra da:
Yakında oturan bir akraba ya da arkadaşınızı arayın.
- "kalp krizi!" deyin
- 2 aspirin aldığınızı da söyleyin .
- Mutfak ya da holden bir sandalye alıp giriş kapısına yakın bir yere oturun
ve, yardımın gelmesini bekleyin.
Sakın yere uzanmayın!!!~
Bir kalp cerrahına göre, eğer bu mesajın ulaştığı herkes,
en az 10 kişiye dağıtırsa, muhtemelen bir kişinin hayatı kurtulabilir.
Ben öyle yaptım!!
Kalp krizleri hakkında:
Sol kol ağrısı dışında başka işaretleri de var kalp krizinin..
Yoğun ense ağrısı, kusma, terleme de daha seyrek ama
gözardı edilmemesi gereken belirtilerden.
Kalp krizinde göğüste illa ki ağrı olacak diye bir şey yok!!.
Uykularında kalp krizi geçiren çoğu (yaklaşık 60%) insan,
bir daha uyanamadı.
Yine de, yoğun göğüs ağrısı ile de uyanabilirsiniz.
Diyelim ki başınıza geldi, derhal ağzınıza iki aspirin atın
bir damla su ile yutun Sonra da:
Yakında oturan bir akraba ya da arkadaşınızı arayın.
- "kalp krizi!" deyin
- 2 aspirin aldığınızı da söyleyin .
- Mutfak ya da holden bir sandalye alıp giriş kapısına yakın bir yere oturun
ve, yardımın gelmesini bekleyin.
Sakın yere uzanmayın!!!~
Bir kalp cerrahına göre, eğer bu mesajın ulaştığı herkes,
en az 10 kişiye dağıtırsa, muhtemelen bir kişinin hayatı kurtulabilir.
Ben öyle yaptım!!
Ne ayaksınız kökeninizi öğrenin
Ayaklarına bakarak hangi ırktan olduğunuzu artık çözebilceksiniz paylaşın herkes görsün...
Lütfen yorumda atın.
25 Haziran 2013 Salı
Ender Saraç – Toksinlerden Arındırıcı Lahana Kürü
Ender Saraç – Toksinlerden Arındırıcı Lahana Kürü
Malzemelerimiz:
1 kaşık zeytinyağı
1 tutam tuz
1 adet lahana
1 kaşık kimyon
Yarım kaşık zerdeçal
1 kaşık toz zencefil
3 diş sarımsak
1 adet büyük kuru soğan
6-7 sap maydanoz
2-3 tane az acılı sivri biber
Hazırlanışı:
Tüm malzemelerimizi lahanamız tam olarak pişene kadar bir tencerede kaynatıyoruz ve pişme işlemi bittikten sonra blenderdan geçiriyoruz. Sıcaklığını koruması için uygun bir kap veya termos içinde muhafaza ediyoruz.
Uygulanışı:
Gün içerisinde istenildiği anlarda toplam 2-2,5 litre tüketilmelidir.
Malzemelerimiz:
1 kaşık zeytinyağı
1 tutam tuz
1 adet lahana
1 kaşık kimyon
Yarım kaşık zerdeçal
1 kaşık toz zencefil
3 diş sarımsak
1 adet büyük kuru soğan
6-7 sap maydanoz
2-3 tane az acılı sivri biber
Hazırlanışı:
Tüm malzemelerimizi lahanamız tam olarak pişene kadar bir tencerede kaynatıyoruz ve pişme işlemi bittikten sonra blenderdan geçiriyoruz. Sıcaklığını koruması için uygun bir kap veya termos içinde muhafaza ediyoruz.
Uygulanışı:
Gün içerisinde istenildiği anlarda toplam 2-2,5 litre tüketilmelidir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
BİBERİYE (ROSEMARY) MUCİZESİ (OKUYUN MUTLAKA)
BİBERİYE (ROSEMARY) MUCİZESİ (OKUYUN MUTLAKA) 1. Eşimle evlenmeden, başlayan migren ağrıları için şikâyetçi idi ve cebinde sürekli ağ...
-
Diğer İsimleri : Pirit Taşı , Enayi Altını Sertliği : 6 - 6,50 Özgül Ağırlığı : 4,95 - 5,10 Kimyasal Formülü : FeS Uyuml...
-
BİBERİYE (ROSEMARY) MUCİZESİ (OKUYUN MUTLAKA) 1. Eşimle evlenmeden, başlayan migren ağrıları için şikâyetçi idi ve cebinde sürekli ağ...
-
İSVEÇ İKSİRİ ve FAYDALARI İsveç iksiri 'nin reçetesi, ünlü Isveçli Doktor Samst'ın notları arasında,ölümünden sonra bulunmuştur.Do...